Sadede gel, dediğinizi duyar gibi oluyorum..
Peki efendim.
Şu noktaya dikkat çekmek için lafı bu kadar dolaştırdım.
12 Yıllık Ak Parti İktidarı, Haziran seçimlerine sıkıntılı giriyor.
Bunun ise tek nedeni var.
Hala parti lideri gibi davranıp AKP Meclis Grupuna dayatmalarda bulunan Sayın Cumhurbaşkanı.
Eğer, Sayın Davutoğlu'na kalsaydı 4 eski bakan bu gün Yüce Divan önünde olacaklardı ve bundan Ak Parti kazançlı çıkardı.
Bu gün çıkarılmaya çalışılan İç Güvenlik Yasası olarak adlandırılan yasa yine partiyi zora sokan bir uygulama ve daha meclis gündemindeki yasa taslağı için Sayın Cumhurbaşkanı, "Yahu ne diye diretiyorsunuz. Nasılsa çıkacak bu yasa" diyebiliyor.
Bir anlamda milletvekillerinin bunu çıkarmak zorunda olduklarını ima ediyor.
Paralel Yapı olarak adlandırdığı Fetullah Gülen Cemaatine yönelik tutumu da aslında parti tabanında sıkıntıya neden oluyor.
Zira bu oluşuma, ibadet kaygısı ile girenleri bile siz ihanetle suçlarsanız, bu yapıya gönül vermiş, ama varsa artniyetleri bunu bilmeyen kesimlere karşı güven kaybına uğrarsınız.
Daha onlarca örnek saymak mümkün.
Bunlar ise ciddi şekilde tabanda tartışmaya ve rahatsızlığa neden oluyor.
Süleyman Şah Fiyaskosu ise bu işin tuzu biberi olmuştur.
Oysa Cumhurbaşkanları seçildikten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, tarafsızlık yemini ederler.
Bu yemine rağmen bir Cumhurbaşkanının siyasi parti lideri gibi diğer parti liderlerini yerden yere vurması, her şeyden önce hükümetin başındaki insana saygısızlıktır.
Milletimiz bu tarz bir Cumhurbaşkanlığı makamına alışık değildir.
Sayın Davutoğlu, muhalefete cevap veremeyecek kadar yetersiz midir.
Ve bir başka ayrıntı.
Kemal Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP'de artık, her partilinin kendine güveni gelmiştir.
Söylemleri ile kararsız kitlelerin dikkatlerini çekmeyi başarmaktadır.
Son grup toplantısında emekliler için ortaya koyduğu yılda 2 ikramiye formulü, tüm emeklilerin konuştuğu tek konudur.
Hepsinden önemlisi de, yolsuzluk konusundaki kararlı söylemleri tabanda yankı bulmaya başlamıştır.
Sonuç olarak, 12 yılın ortalama 8 yılını, bir orkestra şefi ustalığı ile yöneten Sayın Erdoğan'ın son dönemlerdeki davranışları, dayatmaları Ak Parti'nin tepesinde sıkıntılı bir hal oluşturmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanı Elazığ'da "Verin 400'ü, başkanlık sistemine geçelim" diyor. Sonra da Meksika gibi geri bir ülkede uygulanan başkanlık sisteminden örnek vererek, "Meclisi Cumhurbaşkanı yönetiyor" diyerek bir anlamda özlemini dile getiriyor.
Ertesi gün Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, "Hükümetin gündeminde Başkanlık Sistemi öncelikli konu değildir" diyebiliyor.
Ya da partinin kurmay heyetinden biri, "Kaynağı ne olursa olsun, bir bakanın, milletvekilinin kolunda 700 bin liralık saat taşıması etik değildir" çıkışı yapabiliyor.
Yani diyeceğim odur ki, Haziran sonrası da iktidar partisi için çok sıcak geçecek.
Daha da önemlisi, hemşehrimiz Abdullah Gül'ün yaşananlara daha fazla sessiz kalmayacağını düşünenlerin sayısı bir hayli arttı.
Ali Babacan gibi, istikrarlı Ak Partililer, "Yeter artık" demek için Sayın Gül ve çevresinden bir işaret beklemektedir.
Bu işaretinde de, yakında verileceğine dair kulis bilgileri her geçen gün yoğunlaşmaktadır.