Terör örgütünün silah bırakması mümkün mü? Gerçekten örgüt tasfiye edilebilir mi? Türkiye’yi başta kaybedilen canlar olmak üzere otuz yıldır her yönüyle meşgul eden, kayıplara uğratan bu sorun halledilebilir mi?

Kendi adıma böyle bir şeyin, yani terör örgütünün silah bırakıp, tasfiye edilebileceği, her tür şiddet eyleminin sona erebileceği bir Türkiye’de yaşayabileceğimize inanmak isterim.

Türk halkının terörü kanıksaması, terör eylemleriyle, şehit haberleriyle, molotoflu gösterilerle ünsiyet kesbetmesi, gündelik hayatımızın olağan birer parçasıymış gibi bunları benimsemesini mi bekleyelim. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Siyasilerimiz, gazetecilerimiz ve terör örgütü bu ateşin üzerinden tüten dumanla haberleşiyorlar. Birbirlerine mesaj gönderiyorlar. Ateşten kimsenin haberi yok. Şehitler kadar şehit aileleri de son otuz yıldır din gibi, vatan, millet gibi siyasi istismarın malzemesi olarak değerlendiriliyor.

Artık siyasi literatürümüzde terörün doğurduğu sloganlarımız var. Bu sloganlar üzerinden siyasi partilerimiz siyaset yapıyor, siyasi ikballerine, canlarını veren, evlatlarını kaybeden insanların acılarını alet etmekten utanmıyorlar. Hala utanmadan terör sorununu bu vatandaşı manipüle etmek için kullanıyorlar.

Eğer bir “devlet” geleneği varsa bu terör bitmeli. 12 eylül’ün ertesi günü Türkiye nasıl sütliman olmuşsa, yüzlerce örgüt, binlerce fraksiyon nasıl ortadan kaldırılmışsa o şekilde bitirilmeli. Eğer siyasilerimiz gerçekten bu ülkeye hizmet etmek için TBMM’de bulunuyorlarsa, vatandaşa söz verdikleri vekaletin sorumluluğunu üstlenmeli. Hem hükümet hem de diğer partiler kısa günün karı ve kendi trübünlerinden gelecek alkış uğruna siyaset yapmayı bırakmalı.

Serçeden korkup darı ekmekten vazgeçerek nereye kadar gideceğiz. Sadece ölmekle ve öldürmekle bitecek bir sorun olsaydı şimdiye kadar bitmesi gerekirdi. Bu ülkede terör örgütünün ilk eylem yaptığı gün doğan çocuklar bugün otuzlu yaşlarına ulaştılar. Koskoca bir nesil terörü memleketin doğal bir problemi olarak görerek ömürlerini yaşadılar. Başka türlüsünün mümkün olup olmadığını onlar bilmiyorlar. Biz de ümidimizi kaybetmek üzereyiz.

Hükümet, ben ne dersem o olur demekten vazgeçecek, diğer partiler eğer bu meseleyi hükümet çözerse biz ebediyen siyasi hayata veda ederiz hesabı yapmayacak, bütün partiler bu işi bitirmek için öncelikle meseleyi bitirmek üzerinde mutabakat sağlayacak. Sonra usülü üzerinde uzun uzun düşünülüp taşınılması gerekiyor. Acelemiz yok. Nasılsa alıştık. Nasılsa kanları üzerinden siyaset yaptığınız çocuklar sizin çocuklarınız değil. Analar biraz daha ağlar, babalar biraz daha bağrına taş basar. Yeter ki siz oyunun kuralını ben belirlerim diyen şımarık çocuklar gibi didişmeyi bırakıp adam gibi masanın etrafına oturun. Gerekirse İmralıyla görüşün, öteki tarafta bu terör konusunda içi uzmanlarla dolu Silivri’yle, Hasdal’la görüşün. Sadece Aponun değil, Çevik Bir’in, Doğu Perinçek’in, Yalçın Küçük’ün ve Veli Küçük’ün, Mehmet Haberal’ın, Sevgi Erenerol’un, Kemal Kerinçsiz’in, Şener Eruygur, Hurşit Tolon’un, konunun çözümünde fikir sahibi olabilecek, görüşlerinden yararlanılabilecek bütün Ergenekon ve Balyoz davası sanıklarının fikir ve görüşlerini alın.

Atı alan üsküdarı geçiyor. Bakın Apo’nun Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirildiği 15 Şubat 1999 tarihinin üzerinden ondört yıl geçmiş. Yakalanması nasıl bir ümit doğurmuştu. Belki henüz idam cezası yürürlükteyken idam edilmiş olsaydı en azından vatandaşın yüreğine su serpilmiş olacaktı. Ama devlet eliyle yaşatıldı. Kim yaptı neden yaptı diye sormadık. Terörün bitirilmesi için yaşamasının daha yararlı olacağı kanaati oluştuğunu kimi gazetelerde okuduk. Sustuk oturduk. Bekledik.

Terörün başladığı günden bu yana gerçekten bu sorunun bitirilmesi için ne tür adımlar atıldığını hatırlamaya çalışıyorum. Aklıma bariz bir şekilde, ciddiyetle üzerine gidilmiş bir adım, bir girişim gelmiyor. TSK yıllardır bu bataklığın içinde sanki tek sorumluymuş gibi ön saflara itilmiş durumda. Onlar görevlerini can pahasına yapıyorlar.

Sonra yıllarca dendi ki, bölgede eğitim seviyesinin artırılması, ekonomik durumun iyileştirilmesi lazım. Yatırımın gitmesi gerek vs. vs. bir sürü safsata dinledik. 12 Eylül döneminde millete soluk aldırmayan sıkı yönetim, doğu ve güneydoğuda yıllarca bir çözüm olarak denendi. Kapsamı daha da ilginçleştirilerek olağanüstü hal diye yıllarca uygulandı. Bir faydasını mı gördük. Vardı belki biz göremedik. Yine tüm o yıllar boyunca sloganlar eşliğinde şehit cenazelerini uğurladık.

Tüm siyasi parti liderlerinin ellerini vicdanlarına koyup, hakiki bir çözüm için samimi bir adım atacakları günü halen bekliyoruz. Çünkü belli ki, hükümetin son hamlesi yine gündelik siyasetin saman alevi gibi yanıp sönecek. Herkes mevzisine çekilecek. Çocuklarımızın ellerine kına yakıp askere göndereceğiz. Onların çocukları bedelli olacak, paşalara posta olacak, gazinolarda yatacaklar.

Kimi kandırıyorsunuz! Biraz vicdana gelin gözümüzün içine baka baka numara yapmayın artık.