Umberto Eco, edebiyatçılığının yanı sıra siyasi yazılarıyla da bilinen bir yazar. Hürriyet’in sorularına verdiği cevaplarda ise siyasetten anlamanın yanı sıra Türkiye’ye samimi bir bakışı açıkça görebiliyorsunuz. Mesela Türkiye’nin Fransız sömürgeleri gibi olmadığını, kendi kurduğu cumhuriyet ve modernleşme hareketi nedeniyle, sömürge rejimlerinin dayattığı modernizmi yaşayan Müslüman ülkelerden farklı olduğunu söylüyor. Avrupalıların nazarında Türkiye’nin ve Türk insanın belirsizliklerinin korkutucu olduğunu da belirtiyor. Eğer bu korkular giderilmiş olsaydı “Türkiye zaten on yıl önce Avrupa Birliğine girmiş olurdu.” Diyor.
Kendisiyle sohbet eden gazetecinin ve bu söyleşiyi yayınlayan gazetenin farkında olmadğı ve görmemek için direndiği bir konuyu da özellikle belirtiyor. Ki eğer bir İtalyan bunu anlayabiliyorsa, ülkemizdeki bazı aydınların, siyasetçilerin anlayamıyor veya görmezden geliyor oluşlarına şaşmamak elde değil.
Umberto Eco, Türkiye bakın ne diyor. “Gerçekten de, ülkenizdeki durumla ilgili yeterli bilgim de yok derin bir analiz yapabilmek için. Anadolu insanının kafasında ne var anlamak için sadece İstanbul’a gelmek ve bazı kitaplar okumak yeterli değil.”
Anadolu insanın kafasında olanları bilmeden, hatta daha derinlerde ve daha önemlisi Anadolu insanının gönlünde olanları bilmeden Türkiye’yi anlamak hakikaten mümkün değil. Ülkemizi ziyarete gelen dünyaca ünlü bir yazarın, Anadoluyu anlamakla İstanbula bakmak arasındaki farka dikkat çeken bu sözlerin satır aralarında kalmasına gönlüm razı olmadı. Paylaşmak istedim. Belki birileri Anadolu insanının kafasını ve gönlünü merak eder.
Türkiye’nin En Yenilikçi 50 Üniversitesi
“Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca açıklanan Türkiye’nin en girişimci ve yenilikçi 50 üniversitesi sıralamasında Sabancı Üniversitesi’nin birinci olurken ODTÜ, Bilkent, Özyeğin ve İTÜ ilk 5 içinde yer aldı. Hiçbir üniversitenin 100 tam puana ulaşamadığı listede; ülke genelinde yer alan 168 üniversiteden 42 tanesi değerlendirme dışı kaldı.”
Gazetelerde bu haberi gördüğümde Kayseri’deki üniversitelerin durumunu merak ettim. Acaba Türkiye’nin en girişimci ve en yenilikçi üniversiteleri arasında, şehrimizdeki üniversitelerin durumu neydi? Allahtan korktuğuma uğramadım. Erciyes Üniversitesi bu listenin içerisinde 46 puanla yerini almıştı.
Yeni açıldıkları halde bu sıralamaya giremeyen üniversitelerimizin ilk 50’ye giremeyiş sebeplerini de merak ettim. Hangi gerekçelerle olduğunu bilmediğimiz değerlendirme dışı kalan –belki çok yeni olmalarından dolayı- 42 üniversite arasında mı yer alıyorlar, yoksa 168 üniversite içerisinde ilk elli sıralamasına girebilecek puanı mı alamadılar? Kendileri bizden daha iyi biliyorlardır.
Türkiye daha yeni doğuyor.
Bugünkü yazımı yazmak üzere bilgisayarın başına geçtiğimde bir arkadaşım telefonla aradı. Memleket meseleleri üzerine dertleştik. Kaygılarımızı ve umutlarımızı paylaştık. Bu telefon sohbetinin ardından bazı düşüncelerimi burada da paylaşmak istedim.
Türkiye’de kurulduğu günden bugüne kadar alışılmışın dışında birçok gelişmeler yaşanıyor. Bugüne kadar alıştığımız, bildiğimiz tüm siyasi hayatı, tahlilleri ve analizleri alt üst eden karmaşık günlerdeyiz. Bir taraftan baktığımızda büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğumuzu idrak ediyor ve kaygılara kapılıyoruz. Öte yanda ise büyük umutları yeşertebilecek gelişmeler var.
Şahsen ben şunu düşünüyorum. Devletlerin ömründe yüz yıl çok kısa bir zaman dilimidir. Türkiye Cumhuriyeti de bu açıdan bakıldığında genç bir Türk devletidir. Sahip olduğumuz devlet geleneği eğer faydalanılabilirse bizi bu karmaşık sürecin içerisinden çıkarabilecek olgunluğa ve yetkinliğe fazlasıyla sahiptir. Bu yüzden yakın zamandan hatırladığımız, bölünen ve parçalanan Osmanlı devletine bakarak ne kadar kaygılanmakta haklıysak, yine aynı geçmişte Osmanlı’nın kuruluşundan itibaren ilk yüzyıla da bir bakmamız, orada ne yararlanabileceğimiz ne gibi tecrübeler olduğunu gözden geçirmemiz gerekiyor.
Sonuçta son birkaç yüzyıldır sürekli düşüş gösteren bir grafiğin tersine döneceği günler yaşıyor olma ihtimalimiz de var. Çünkü biz bu süre boyunca bir çok savaşa, acıya, zorluğa ve darlığa göğüs germişiz. Bu devran hep böyle gitmeyecek diye umut beslemek de en az kaygılanmak kadar hakkımızdır.