24 Temmuz’un kısaca hikayesi şöyledir: “1908’de II. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte ağır baskı altında sindirilmiş ülkede özgürlük havası esmeye başlamış, gazeteciler ve matbaacılar sansür memurlarını binalarına sokmayarak fiilen sansürün kaldırılmasını sağlamışlardır.

24 Temmuz’lar bir süre Türkiye’de bayram olarak kutlanmış ancak 12 Mart muhtırasının ardından gazetecilere ve gazetelere konulan yasaklar nedeniyle bayram sözcüğü kaldırılmış günümüze kadar gelen özgür haberciliğe sansür uygulama alışkanlığı devam etmiştir.”

Demokrasinin dört ayağı vardır. Bunlar yasama, yürütme, yargı ve 4. güç olarak nitelendirilen basındır.

Topluma önemli katkılar sağlayan yerel basınımız, özveri içerisinde görevlerini yerine getirmeye çalışıyor. Ama ne zorluklarla, ne güçlüklerle bu görevini yerine getiriyor, bunu bir biz bir de Allah biliyor.

Yerel basın çok zor dönemlerden geçiyor. Bir taraftan teknolojiye de ayak uydurup, en kaliteli işi okurlarına sunmaya çalışırken, bir taraftan da ekonomik yönden ayakta kalmaya çalışıyor. Basının ekonomik durumu ile sansürün ne alakası var diyecek olursanız, ekonomik durumunuz yüzünden yazamayacağınız şeyler olması mesela…

Ve en önemlisi basının sansürle hala başı dertte diyebiliriz. Hala tamamen ‘özgür basın’ var diyemeyiz. Artık o kadar kanıksamışız ki sansürü, sansür yapıldığının farkına bile varamıyoruz.

2018 yılında sansürün kaldırılışının 110. Yılında sizlere tap taze bir örnek vermek istiyorum. Gazetemizin yaptığı bir haberden dolayı mahkemenin verdiği karar akıllara zarar.

Haberimiz sonrası kişinin mahkemeye müracaatı ile mahkemenin verdiği karar aynen şöyle: “K.Ş.F. Anonim Şirketi ve başkanı H.A. hakkında davalılara ait www.denizpostasi.com haber sitesi ile Deniz Postası gazetesinde her türlü haber, röportaj veya benzeri şekilde yayınların ihtiyati tedbiri yoluyla önlenmesine,”

Evet yanlış okumadınız. Kurumu ve kişinin adını soyadını kısalttık olur ya, buradan bile adı geçti diye ceza alabiliriz. Görüldüğü üzere, bırakın haber yapmayı, o kişinin adının bile geçtiği hiçbir yayına izin verilmiyor.

Güler misiniz, ağlar mısınız?

Ayrıca, her ne kadar basında sansür halen devam ediyor olsa da sosyal medya dediğimiz mecra sayesinde bu çok etkili olmuyor. Basında yazılamayan şeyler, bir anda sosyal medyada milyonlara ulaşıyor.

Her şeye rağmen, her zorluğa rağmen biz işimizin başındayız, yazdığımız haberler yüzünden uğradığımız zorluklara rağmen görevimizi en iyi şekilde yapmaya devam edeceğiz.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, 'Basın, bir milletin ortak sesidir. Bir milleti aydınlatma ve olgunlaştırmada basın, başlı başına bir kuvvet, bir okul, bir öncüdür' sözünü hatırlatıyor, tüm basın mensubu meslektaşlarımın 24 Temmuz Basın Bayramı’nı kutluyorum.