Söyleyebilecek kim…

Kimin haddi, kimin hakkı?

 

Süleyman Seyfi (Öğün) Hocam, “Kızılderililere dolaylı bir övgü yazısı” (18 Nisan 2013

/ Yeni Şafak) başlıklı makalesinde olup bitenleri her zamanki derin bakışı, engin bilgisi ve

arifane üslubuyla anlatmış. Yazı bütün satırlarının altı çizilecek kadar yoğun ve dolu.

 

“Eski toplulukların, meselâ Kızılderililerin adlandırmayı, adlandırılacak olanın

maharetine bıraktığı günler çok geride kaldı.

 

Nedense o günlerin kahramanlarını yâd etmek geldi içimden…” Kimlikle adın, isimle

müsemmanın bir olduğu zamanları anarak bitiriyor sözlerini.

 

Beni en etkileyen ise “Kapitalizm mübâdele ilişkileri târihinin en nominalist olanıdır.

Adı konmamış her şey kapitalist mübâdele ağının dışına atılır… Kapitalist mübâdele

tarzında kazanılmış ontolojilerin kâhir ekseriyetinin kazandırılmış adlandırmalardan

ibâret kalmış olduğunu düşünüyorum.” tesbiti oldu.

 

“Âkil insanlar”, “süreç” “barış” gibi adlandırmaların sırrı çözülüverdi gözümde.

 

“Kazandırılmış adlandırmalardan ibaret” varlıklarıyla, zavallı zihin dünyamızda akıl, sulh,

barış gibi sevimli, temiz kavramları kirletip, çirkinleştirerek çekip gidecek olan, bu sözde

varlıklardan söz etmeyelim. En azından sistemin sinsice verdiği isimlerle söz etmeyelim.

 

“Barışın dili”ni, 1915’ten günümüze kadar, gelmiş geçmiş cümle eşkıya, hain, asi ve

kanunsuza karşı kullananların, demokratik, anayasal gösteri ve protesto haklarını, meşru

müdafa ve muhalefet haklarını kullananlara, husumetin diliyle takmaya çalıştığı isim ve

sıfatlar da kazandırılamamış bir adlandırma teşebbüsü olarak kalacaktır.

 

İsim konusunda şöyle buyruluyor:

 

“Ve Âdeme bütün esmayı ta'lim eyledi, sonra o âlemîni melâikeye gösterip «Haydin

davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin» buyurdu” (Kur’an-ı Kerîm;

2/31, Elmalılı Tefsiri) Muhammed Esed “Lafzen, “bütün isimleri”. Bütün dilbilimcilere

göre isim terimi, “bir maddenin, bir eylemin veya bir niteliğin bilgisini temsîl eden ayırd

edici ifadeler”e; felsefe terminolojisinde ise “kavram”a işaret eder. Buradan hareketle, “tüm

isimlerin bilgisi”nin, bu anlam örgüsü içinde, mantıkî tanımlama ve dolayısıyla kavramsal

düşünme melekesine delalet ettiği sonucuna varabiliriz.” Diyor ayeti açıklama notunda.

 

Dede Korkut, bu fıtrî, ilahî hakikate istinaden boğayı boğup öldürmesinden sonra, genç

han oğluna “Boğaç Han” adını verir. Dede Korkut olmayanların ve isim bilgisine sahip

bulunmayanların, Türk gençlerine isim, sıfat izafe etmeye kalkmaması, sadece nezaket,

mantık, ahlak değil iman gereğidir de.

 

“Bana kim olduğumu kim söyleyebilecek?” sorusuna yeniden dönersek üçüncü bir husus

daha ortaya çıkıyor, soru birden fazla kişiye soruluyor belli ki. Yani cemaat var… soru ancak

o zaman anlaşılabilir hale geliyor. Soran, cevap vermesi istenen ve sorulan topluluk var.

Richard Sennett “Yeni kapitalizmle yüzleşecek cemaatleri tasarlayacaksak, insanın

karakteri konusunu ele almadan edemeyiz.” diyor “Karakter Aşınması” kitabında.

Tasarlanan her şeyde insanın karakteri öne çıkıyor. Hem tasarlayanın, hem üzerine tasarı

yapılanların karakteri ihmal edilmemeli…

 

Bütün bunlardan sonra “benim kim olduğum” sorusunun cevabı; mantıki tanımlama

melekesine delalet eden, “efradını cami ağyarını mani” bir isim olmalı, “kim söyleyebilecek”

sorusunun cevabı “isim bilgisine sahip olan” olmalı, kimin isim bilgisine mazhar olduğunu ise

“karakterinden” kolayca anlarız.

 

ŞİİR

 

Karagöz Perde Gazeli

 

Sacîd

 

Bu bir zıll-ı hayâldir kim hayâl içre hayâl oynar,

Ne ten oynar, ne can oynar, melâl-i bîmeyâl , oynar

 

Verâ-yı perdeden söyler, hurûfu, gece-gündüz,

Ne hurşidden menâzildir, ne encüm ne hilâl oynar.

 

Gör ol hengâme-i ibret ne yazmış levhine seyret,

Çekil vahdet gözünden bak eyâ gaafil ne hâl oynar!

 

Dil ol bir nükteyi yârla bu meydân-ı hakikatte

Bu bir resm-i hayâldir, ehline ammâ kemâl oynar.

 

Ne ağla başına, gülme, ne gör görme bilip bilme,

Ana vü mâderinden geç bu fasılda ne el oynar!

 

Bu esrârı âref remzi, hayâli perdeden geçmiş,

Bulursa ehlini ma’nâ meâli bin meâl oynar.

 

Sana senden yakub şem’i görün sâcid hayâl görme,

Yâkub perde-i Dârâ’yı felek efser zevâl oynar.

 

TEMBİH

“Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamdır. Onun kelimelerini

değiştirebilecek yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (EN'ÂM / 115)

 

“Biz sana Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana

öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.” (NİSA / 105)

Ayetlerini dikkatle okuyup, özenle uygulayınız.