Doymazsak sonunda toprak doyuracak gözümüzü, unutmayalım. 

“Burası dünya    

Ne çok kıymetlendirdik,   

Oysa bir tarla idi   

Ekip biçip gidecektik.”

(Cahit Zarifoğlu)

*

Biliyorum kimse alınmayacak üstüne.  

“Önünde oyuncağı, renk renk boncuklar,

Oturur iki büklüm, ülke tarumar,

Savaş ve veba binmiş ensesine,

Yıkıntılarda sarmaşıklar, arılar vızır vızır.”

(Hermann Hesse)

*

Ne yürek sızlatıcı bir mısra… Eskiden rüyaları renkliydi insanların. Azmanlaşmamış şehirlerde çiçeklenirdi uykular.  

“kimsenin uykusunun fesleğen koktuğu yok”

(İsmet Özel)

*

Nabi, renkle alakadar olmak, yol keser bekâ yolculuğunda diyor ama rüyalardaki renkler, uyanınca beyaza dönermiş, kefeni ve rengini unutmazmış, nohut oda bakla sofa evlerinde yaşayanlar… 

“Olur reng-i taalluk reh-zen-i dâr-ı bekâ Nâbî

Anın’çün sâdelikden gayrı reng olmaz kefenlerde”

*

Demek ki beyaz ayrılığın rengi.

“O sabah üç kişiydik masada, biri ikimiz, biri yine sen

Çatlayan bardak sesiyle birimiz eksilirken

Kısa dünya tarihi, soyun soyun bitmez

Hangi rengi sevsen beyazmış elbisen.”

(Cevdet Karal)

*

Soğuk, elbette sembolü ayrılığın.

“Donardım teninin yokluğuna değince ve

Bıçak ağzı bir yalnızlık ikiye bölerdi her şeyi.

Bir yarısı sen olurdun her şeyin, bir yarısı ben olurdum

Hiçbir şeyin.”

(Ali Uluraspa)

*

Namazda bile fotoğraf çektirip yayınlayanlar için ne anlaşılmaz mısralar bunlar… Artık ibadetlerin karşılığını sosyal ortamlardan umanlara, beğeni olarak… 

“Amelden ücret umunca gurur-ı taat ile 

Günehde muntazır-ı rahmet-i Hüda olalım”

(Şeyhî)

*

Ülkemin makûs talihi… hep birileri kaçıyor, birileri kovalıyor. Halimiz kuyruğunu kovalayan köpeği hatırlatıyor. Dün kovalayan bu gün kaçıyor. Dönüp duruyoruz aynı yerde. Kim kiminle ne yapmış, ne yapıyor artık anlayamıyorum… 

“meksika sınırı olsaydı Türkiyem’in

ondokuz yaşımda sevdiğim kızla

atlar geçerdim sınırı kimse dokunamazdı

yerine Gayrettepe’de dayaklar yedim

günlerce uyutmadılar siyasi şubede”

(Mehmet Efe)

*

Yine de yitirmemek lazım umudumuzu… Allah’tan umut kesilmez. 

“Bana, -sen yoksun, sen öldün- diyorlar.

Bu kör acuna inat yedi iklimdeyim,

İşte ellerini tutuyorum yaşanmamış bir çağın,

Ben güneşi kıskandıran gerçeğim”

(Dilaver Cebeci)

*

Şiir çoğu zaman daha iyi geliyor. Sanki insan düşünen, anlayan ve bilenden ziyade hisseden bir varlık.