Her iki filmin aşka konu edilen kadın karakterleri alabildiğine mazbut bir hayatın içinde masum bir görüntü çizerlerken, erkek karakterlerin kendilerini savruk bir hayata vermiş arıza tipler olarak sergilenmesi de bir ipucu olabilir meselâ. Terk edilmeyi kadınlık gururuyla hazmetmekte zorlanan kadın hâli, her iki film için de geçerli. Issız Adam’ın erkek karakterinin içten içe yaşadığı simgesel çelişki aşk ile seks arasında cereyan ederken, Bir Varmış Bir Yokmuş’un erkek karakterinin çelişkisi bohem bir hayatla nezih bir hayat arasında kurulmuş gözüküyor. Ama bu filmde erkek davranışının ardındaki neden, Issız Adam’da olduğu gibi boş bırakılmayarak geçmişteki bir trajediyle açıklanıyor. Ve finâli Issız Adam’dakinin tersine uzlaşmayla sağlanıyor.
İçinde bulunduğumuz sosyâl yapı eviriliyor. Ama öylesine bir bakıma hızlı bir bakıma yavaş eviriliyor ki bazen hızlı olduğu için bazen yavaş olduğu için takip etmekte zorlanıyoruz. Türkiye’de şehir hayatı, kent kültürü geliştikçe, sosyâl hayatımızdaki kadın-erkek ilişkisi de değişiyor. Kadın olgusu yeni şehir hayatında özne olmaya başlıyor. Bu yeni atmosferde erkeklerin kadınlarla ilgilendiği kadar, kadınlar da erkeklerle ilgilenmeye başlıyor. Bu bir bakıma usul, bir bakıma hızlı değişimi fark etmek çoğu zaman aynaya bakar gibi sanata bakarak, aynada görür gibi kendimizi sanatsal çerçevede görerek mümkün olabiliyor. Değişimi ancak sanat vasıtasıyla takip edebiliyoruz.
Kadın-erkek ilişkisinin evirildiği bu yeni sosyâl yapı bence ilk kez Issız Adam filmiyle değil, büyük kentlerin bazı popüler barlarında kitlesel bir ilgi gören, 70’lerin yerli filmlerine ait müziklerin öne çıktığı nostaljik partilerde kendini göstermişti. Müziğin sinemaya nazaran daha popüler bir sanat dalı olduğu düşünüldüğünde bu gâyet normâldi de. Bilen bilir: 70’lerin film müziklerinin genel konsepti oluşturduğu o partileri, çoğu genç kızlardan müteşekkil kalabalıklar dolduruyor, bazen kız kıza bazen ellerinden tuttukları erkek arkadaşlarıyla bu partilere geliyor, ortamın loşluğunda, 70’lerin şarkılarıyla dans ederek kendilerinden geçiyor, fakât ambiyansın temel unsurlarından DJ de dâhil, dans edenler, masalarında oturup içkinin koyuluğuna saplanmışlar da dâhil hiç kimse ortamı şekillendiren bu büyünün kaynağını idrak edemiyordu.
İnsanları böylesine bir ambiyansa davet eden temeldeki etkeni, bu etkenin neden 70’lerin film müziği olduğunu, düşünüyor, anlayamıyordum ben de. 70’lerin romantik yerli filmlerine özgü müzikâl efektler, nasıl oluyordu da 2010’lu yılların, neredeyse kırk yıl sonrasının gençliğini bu şekilde etkisi altına alabiliyordu? Yine böylesi partilerden birinin geniş bir mekânda icra edildiği bir akşam, diğer taraftaki barda yalnız otururken, kalabalığa servis yetiştirmeye çalışan garson kızın içerden taşan bu müziğe kayıtsız kalamadığını gördüğümde, tıpkı başına elma düşen Newton gibi bir gerçeğe de uyanıverdim. Bütün bu şarkılar, bütün bu ambiyans, hatta bütün bu şarkıların ve ambiyansın içinden çıktığı 70’lerin dönem filmleri, o âna kadar göremediğim, görülmedik bir şeyi yansıtıyordu: Kadın duygusallığını. O filmler, o filmlerin geneline konu edilen kadın-erkek ilişkileri, kullanılan müzikâl efektler, 70’lerin sosyâl yapısı söz konusu olduğunda fazlasıyla romantikti. O romantizmin realizme kavuşması için neredeyse 35-40 yılın geçmesi gerekmişti. Zamanın toplumsal yapısı için fazlasıyla romantik kaçan o sanatın, bugün gerçekliğinde kendine yer bulabildiğini anlatmaya çalışıyorum. 70’lerin, 70’lerde bile kimi yönetmenler tarafından yıkılmaya çalışılan o güdük romantizmi, tam da bugünün gerçekliğine tekabül ediyordu artık.
Günümüzün bazı clup barlarında yüze çıkan bu değişimi, bizi bize yansıtan sinemada, Issız Adam’dan itibaren görmeye başladık. Aynı filmde 70’lerin popüler plaklarına yapılan gönderme de bu bakımdan tesadüf sayılmasa gerekir. Bir Varmış Bir Yokmuş da tıpkı Issız Adam gibi kadın-erkek ilişkisine kadın duygusallığı açısından bakan bir film. Evvelki taşra hayatının türkülerinde veya edebiyatında, sinemasında nasıl erkekler için kadınlar bir meseleyse, şehirleşen toplumumuzda da erkekler kadınlar için mesele hâline gelmeye başladı. Şimdiye kadar genellikle tersi söz konusuyken artık kadınlar da erkekler üzerine düşünüyor, erkek ruh hâli üzerine kafa yoruyor, dertleniyor, problemli bir erkekle başa çıkmaya çalışıyor… Teknik detaylar bir tarafa bırakıldığında, gerek Issız Adam’da gerek Bir Varmış Bir Yokmuş’ta, gerekse aradaki diğer örneklerde işlenen kadın-erkek ilişkisinin temeldeki sosyolojisini bu şekilde özetlemek mümkündür.