Hayır, bu kadar basit değil. Her gittiği yerde esip gürleyen başbakanımızın etrafını çepeçevre kuşatıp, gözünü boyayan, memleketi güllük gülistanlık gösteren dalkavukların oluşturduğu illüzyondan kafasını çevirip ülkeye biraz da öyle bakması lazım. Ak Parti’yi her şeye rağmen, 28 Şubat Cuntasını ve onu destekleyen devletin bütün kurumlarını kuruluşlarını karşısına almak pahasına hükümete taşıyan kendi seçmenine vefa borcunu ödemesi lazım.

Bu vefa borcunu ödemek için yapması gereken şeyler var. En önemlisi kulak vermek. Şu an gözüktüğü kadarıyla hükümet bir zafer sarhoşluğu yaşıyor. Her tür talebi ve eleştiriyi, kifayetsiz muhalefetin çekemezliği olarak yorumluyor. Sarhoş söz dinler mi? Dinlemez ama ayıldığında kırdığı potların, yaptığı hataların bedelini mutlaka öder.

Bunları neden dile getiriyorum. Şu anda hükümetin acı söyleyecek bir dost bulamadığını rahatlıkla görüyoruz. Yandaş denilen medyanın böyle bir işlevi üstlenmesi beklenirdi. Fakat hükümete yandaş olmanın her tür nimetinden yararlandıkları için yedikleri çanaktan kıl çıkmasını görmezlikten geliyorlar. Yiğidi öldürsek bile hakkını teslim edeceğiz diye hükümet icraatlarını savunmalarını anladık diyelim. Şimdi sıra halkın yiğitliğini görmekte. Eğer halkın maruz kaldığı haksızlıkları görmemekte bu şekilde ısrar ederlerse karşı kıyıdakilerden hiç bir farkları kalmayacak.

Özellikle kamuda, memurların ve öğretmenlerin karşı karşıya kaldıkları keyfi uygulamalardan kimin haberi var. Kayseri’ye geleli belli bir zaman geçtiği halde öğretmenlerin bile adını bilmediği bir Milli Eğitim Müdürümüz var. Bu kadar iletişimsizlik olur mu? Bu iletişimsizlik aynı zamanda Milli Eğitim Müdürü’nün pasifliğini ya da makamının gereklerine karşı ilgisizliğini göstermiyor mu?

Giden Milli Eğitim Müdürü neden buruk bir şekilde gitmişti. Milli Eğitim Camiasında birilerinin istediği gibi at koşturmasına, menfaatlerine uygun şekilde hareket etmemesine göz yummadığı için miydi? Yeni gelen Milli Eğitim Müdürü sorumlu olduğu ve temsil ettiği camianın ihtiyaçlarını, beklentilerini karşılayacak mı? Yoksa başka beklentileri yerine getirmek için tayin edildi de çalışmaları bu yönde mi olacak?

Milli Eğitim camiasının problemleri şehir halkını birebir ilgilendiren konulardır. Kolun kırılıp yen içinde kalması gibi bir durum söz konusu olamaz. Hepimizin çocukları bu camianın emekçileri olan öğretmenlere emanet. Öğretmenlerin huzursuz olduğu, problemlerinin çözümlenmediği, bilakis öğretmenlere problem çıkaran bir Milli Eğitim Müdürlüğü bizim geleceğimize, çocuklarımızın istikbaline sekte vuracaktır. Bu konuda biz duyarsız kalamayız. Haklı olarak beklentimiz de Milli Eğitim Müdürlüğünün bu konularda yaptığı ve yapacağı uygulamalarla bizim tereddütlerimizi gidermek yönünde olmalıdır. Öğretmenlerle sohbet ederken, norm fazlası durumlara düşmek, re’sen atamalar yaşanması, geçtiğimiz yıllarda internet üzerinden yapılan atamaların elden yapılmaya başlaması gibi rahatsızlık veren uygulamalar hakkında ciddi kaygılarımız var.

Milli Eğitime bağlı okullar özel okullar karşısında sürekli mevzi kaybetti bu güne kadar. Zaten Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı yeniliklerle oluşturduğu belirsizlikler öğrenci velilerini çaresiz durumda bırakıyor. Yıllardır mezun veren okullar bir günde tamamen değiştirildiler. Kimi sağlık meslek lisesine, kimi imam hatip lisesine dönüştürüldü. Hatırlı velilerin müdahaleleriyle hangi okulun neye dönüşeceğine karar verildiğiyle ilgili duyumlar aldık. Bizler rahatsız olduk, sesimizi çıkarmadık. Ama bu tür şeyleri yapanlar utanmadılar.

Milli Eğitim meselesi oyun değildir, oyuncak da değildir. Hadi kısa süreler içerisinde çok radikal değişiklikler yapıyorsunuz. Bunu da kabul edelim. Ama kardeşim elinizi vicdanınıza koyun da kendi koyduğunuz kuralları oyun daha bitmeden değiştirmekten vazgeçin. Bari oyun bitene kadar bekleyin.

El etek öpenlere, yakinlerden gelen hamili kartlara, eşrafın hatrına değer verdiğiniz kadar haklı olanın hakkına da değer verin, önünüzde eğilelim.