ahlâkın temeli kuralı diye nitelendirdiği sözün kaynağını yazmak
nedense hiç de aklına gelmez. Hâlbuki bu sözün kaynağı Nebiler Nebisi Peygamberimiz Hz.
Muhammed Mustafa’(s.a.v.)dır.
Güzel ahlâkta zirve insan Kâinatın Efendisi Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)
bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Sizden biriniz kendi nefsi için sevip istediğini
kardeşi için de istemezse imanı kemale ermez.” Bir başka hadislerinde ise “Kendine
yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapma!” buyurmuştur. Evet, Müslüman,
güzel ahlâk sahibi olmalıdır. Çünkü, Müslüman fıtrat üzerine hareket eder. Çünkü “ahlâk”
kelimesi hulk'un çoğulu olup “huylar, seciyeler” anlamına gelir. Ahlâk bilimine, etik denir.
Ayrıca bugün meslek ahlâkına da “etik” dendiğini biliyoruz. Bunun yanı sıra bu kelime
“huy, karakter, erdem” anlamlarında kullanılmaktadır. İnsanlığın İftihar Tablosu’nu Kur’an-
ı Kerim’de Cenab-ı Allah şöyle vasıflandırır: “Yâ Muhammed! Şüphesiz sen en üstün bir
ahlâk üzeresin!” (Kalem, 4) Bir başka ayet-i kerimede ise "Andolsun ki, Allah Resulü sizin
için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir
örnektir." (Ahzab, 21) ifadeleriyle Cenab-ı Hak biz kulları için Hz. Peygamber Efendimizi
nazara verilerek O’nun yolundan gitmemiz gerektiği buyrulmaktadır.
Ahlâk konusu ile ilgi olarak İnsanlık Bahçesinin Gülü,
için gönderildim. Sizin en hayırlınız, ahlâken en
Peygamber Efendimiz, sözleriyle, yaşayışıyla, hal
olmuştur. İnsanlık O’nun “Komşusu açken, tok yatan
kadar da muhtaçtır.
“Müslüman kimdir? Müslüman’ın ne gibi özellikleri vardır?” Bu soruların cevabı, insanlığa
kurtuluş reçetesi sunan Peygamberimizin inci ve mercan sözlerinde saklıdır: “Gerçek
Müslüman, elinden dilinden Müslümanların emniyet ve esenlikte olup (zarar görmedikleri)
kimsedir. Hakikî muhacir de, Allah’ın yasak ettiği şeylerden uzaklaşıp onları terk edendir.”
Yani ki bir Müslüman, evinde otururken komşularıyla, yolda giderken topluluktaki
diğer insanlarla, işyerinde beraber çalıştığı kimselere güven telkin etmeli, onlara zarar
vermemelidir. Peygamberlik vazifesi kendisine bildirilmeden önceki hayatında düşmanları
tarafından bile “Muhammedü’l-emin” olarak vasıflandırılmış bir peygamberin ümmeti olarak
bizler, neden güvenilen insanlardan olmayalım?
Eğer komşumuza güven telkin edemediysek, işyerinde arkadaşlarımıza güven hissi
vermediysek, topluma girdiğimizde çevremizdekilere güven duyuramadı isek o zaman bizde
büyük bir problem var demektir? Bu problemin kaynağına inmenin yolu davranışlarımızı
büyük bir süzgeçten geçirerek tabiri caizse bir “davranış tomoğrafisi”ni çektirmemiz lazım
gelir. Böylelikle davranışlarımızdaki aksaklıkların, hastalıkların bir bir ortaya çıktığını
görebiliriz. Kendini aydınlatmayan başkasını aydınlatamaz. Kendisini düzeltemeyen
başkasına örnek olamaz. Bundan dolayıdır ki öncelikle işe kendimizden başlamalıyız.
Bir toplumu güzel ahlâk sahibi kılmak istiyorsak, öncelikle kendimiz güzel ahlâkla
ahlâklanmalıyız.
Doğru olmak, yalan söylememek Müslüman’ın en bariz vasıflarındandır. Zira Allah Resulü,
“Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, vaad ettiğinde vaadinden döner,
kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete hıyanet eder.” buyurmuş; bazı rivayetlerde,
hemen her zaman en haince düşmanlık duygularını dostane tavırlar içinde icra etmeyi de
nifak emaresi olarak zikretmiştir. Bu nebevî beyan, sözünden dönen ya da yalan söyleyen
herkesin münafık olduğu manasına gelmez ama davranışlarında münafıklık alâmeti taşıyor
demektir. Yalan söylemek, bir müminin özelliği olamaz.
"Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak
üstün olanınızdır." buyurmuşlardır.
ve davranışlarıyla insanlığa örnek
bizden değildir.” haykırışını bugün ne
Güzel ahlâk sahibi olmanın belirtilerinden biri de doğru sözlü ve doğru özlü olmaktır. Bundan
dolayı her Müslüman, özüyle sözüyle ve fiilleriyle doğru olmalı ve herkese güven telkin
etmelidir. Peygamber Efendimiz “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (Hûd, 11/112) ayetini
kendi kulluk ufkuna göre çok derin anlamış ve hayatını o çizgide sürdürmüştür. Zâten
O’nun duygu, düşünce ve davranışları hep istikâmet üzere olduğundan mezkûr ayet, O’nun
hakkında “Her zaman bu güzel hâlinle kal!” manasına gelmekte, ümmet-i Muhammed’e
ise istikameti emretmektedir. Biz ümmetine düşen de O’nun gösterdiği bu istikametten
ayrılmamaktır.
Güzel ahlâk sahibi olmanın en belirgin işareti edepli olmak ve edepli davranalım ve ihsan
şuuruyla hareket edelim. Yani “Cibril hadis-i şerifi”nde ifade edildiği gibi “O'nu görüyor gibi
ve O'nun tarafından görüldüğü mülahazasıyla” hareket edelim. İşte o zaman “Acaba ayağımı
münasebetsiz mi attım. Allah'ın huzurundayım ayıp olmaz mı?” diye düşünerek bütün
davranışlarımızı kendimiz kontrol altına alabiliriz.
Cenab-ı Allah’ın bir halifesi olarak yaratılan insanoğlu, bugün Fahr-i Kâinat Efendimizin
nurlar saçan beyanlarında ve hayatlarında ifadesini bulan güzel ahlâkın zirvesine ne kadar
da muhtaç değil mi?