“İnstagram çıktı çıkalı, kaç tane ‘Ara Güler’ doğdu?” evet ciddi ciddi düşündüm, ne kadar duygu katıldı paylaşılan fotoğraflara, ya selfi- ki çılgınlığı yeter- millet yüzümüzün hangi ışıkta, hangi yönde, ne kadar dişlek durmuşuz ezberledi ya da o an da mideye gönderilen erzaklarla dolu profilleri, duvarları, taşları…

Ne konuda kazanım elde ettik bilemiyorum…

Bu sosyal mecraları hayatımızın neresine koyduk? zamanla bir gösteriş budalasına mı dönüştük? Evet bu dediklerimin içinde bizzat ben de dahilim. Gösteriş budalalığını birkaç örnekle açıklayayım; Telefon alırken, kaç çekirdek? diye sualde bulunuyoruz amma velakin çekirdeğin telefon için neden gerekli olduğunu bilmiyoruz, ihtiyacımız olmadan sırf telefon arkasında ki elmanın, ayna karşısında daha kuğul olduğu düşüncesi ile bezeli belleklerimizle donatılıyız, ya da Amerikano’nun (!) zehir gibi tadını bilmeden sipariş ederek ilk önce fotoğrafı instagramın story’sıne atıp tadıyoruz, zehir gibi kahvenin şımarıklığını yaşayarak.

Aynı gömleği iki gün üst üste giyince sen hiç yıkanmıyor musun? Paran mı yok, kardeşim, doğum günün ne zaman sana hayrıma gömlek alayım diyen sözde -komik- insanlar ve seviye de eşi benzeri olmayan konuşmaları sinir sistemi bırakmadı bedende.

Bu dış mihrak düşünceler ki, bakış açımızdan tutunda, dolabımızda ki çorabımıza kadar nüfuz etmiş. Nereye baksak, Anlık fotoğraflarla aslında o anı yaşamayan sadece o anı başkasının gözüne sokan yayıncı kafadarlarımız. Yazın sıcağında çalışırken, bir an da denizde ‘çimen’ zorunlu takipleştiğimiz arkadaşlarımız…

Bizi mutsuz ediyorsunuz, virüs gibi zihnimizi, sabrımızı, umudumuz tüketiyorsunuz ve sunulan hayatlara ulaşamadığımızdan, hayali pazarlamalara maruz kalmaktan, depresyonlarla giriyoruz, kimimiz ise intiharla noktalandırıyor, mutsuzluğunu… Amacınıza ulaşmaya ramak kaldı.

Diğer yanım Hırçın Karadeniz’den, güzel bir türkü sözü ile özetleyeyim.

“Nenem çarık giyerdi, bunlari unuttun mi?”