Benim lügatimde babanın karşılığı; “Evladının ardında ki dağ, yok olmayan güç. Hayata bağlayan.  Ömrü boyunca, evladının şımarıklığını destekleyen” oldu.

Babasını kaybedince insan, hele ki çocuk yaşta kaybediyorsa, daha da çocukluğuna dönemiyor. Şımarma lüksü olmuyor,-hele ki ailede erkek evlat yoksa, hem baba, hem koca, hem diğer kardeşlere abi…-

Öte yandan, evlat acısı yaşamanın, ölümden beter olduğunu söylüyor, evladını kaybeden ebeveynler…

****

Peki ya, Bir ebeveyn, mahalle baskısı yüzünden evladının hayatını sonlandırıyor olması. Bu hiçbir şekilde anlatılamaz… Aktarılamaz… İfade edilemez.

****

Haberi aldığımda işe yeni gelmiştim. Masaya oturup, bilgisayar ekranına baktım. Yine kan dondurucu bir haber dedim. Biraz okudum. Biraz daha. İrdeledim.  Üç- dört kaynaktan derken.

Zehir olmuştu yine bir gün.

Ve akabinde gelen bir gün daha. Belki de ucu bucağı olmayan bir süre.

Mahalle baskısı nedir? Bir o konu da detay vereyim, İlk mahalle baskısını Prof. Mardin ortaya koymuştur.

Prof. Şerif Mardin "mahalle baskısı" kavramıyla, muhafazakârlaşan bir toplum içerisinde, bu muhafazakârlaşmanın baskın hâle gelmesi durumunda "dini" bir hayat tarzını benimsemeyenlerin kendilerini dışlanmış hissedeceklerini ve baskın hâle gelen muhafazakârların değerlerinin bu kesim üzerinde de ağırlık kazanabileceğini anlatmaya çalışıyor.

Kısacası, “Toplumun o kocaman, dehşet verici işaret parmağının sözde öteki olana çevrilmesidir”

Haydar da mahalle baskısının şiddete dönüşmesi sonucu ebediyete uğurlandı. Ardında milyonlarca sözde methiyeler düzen toplulukları, bırakarak.

Vahşet olmadan farkına varılmıyor. Engeller düşüncelerde, engeller bakış açısında ve engeller bakış açısında…

Şimdi ‘Haydarsız’, rahat bir ömür sürünüz.  Öteleyenler ve hayatına mal olanlar…

****

Ayıca Umutsuzum, insana ve insanlığa dair düşlerimde. Düşüncelerimde.