Yataklar yapılırdı, yatılı kaldığımız evlerde, hele ki o buz gibi yatağa girip ısıtma çabaları asla aklımdan çıkmıyor genellikle üç dört kuzen yattığımız o uzun döşekli, yün yataklar, yorganlar... Yatmadan önce ki muhabbetler, bir sürü insandan çıkan sesler...
Erkekler siyaset konuşurdu genellikle derin devlete kilitlenirdi fikirler, kurtlar vadisi ve siyaset ilişkisi sorgulanırdı. Aklıma geldikçe yüzümde kocaman tebessüm oluyor. Kadınlarsa yaptıkları oya modellerini gösterir, yaza yapılacak işleri sıralarlardı.
Hele biz çocuklarsa laf arası kaynama anını gözleyip, dışarı kaçmayı amaçlardık. Kartopu oynasak, yokuş aşağı poşetlerle kaysak diye an be an kaçış yolları arardık.
****
Ramazanlar kışa denk gelmişti. Saat 16 deyince, camiden ezan sesleri gelirdi. Koşuşturmacalar, mis gibi kokan yemekler, sıcacık aile saadeti... Şimdi geçmişe özlemimle pesimist düşünmek istemiyorum ama elimde değil ben dünümü bile özlüyorum... Ben buz gibi kışı özlüyorum. Ben dostluğu özlüyorum. Ben 2000'lerin başını özlüyorum. Annemin babam eve gelecek diye acele acele, istekle hazırladığı o yemeklerin tadını. Ablamlarla, yeni alınan bir kalem için dövüşmeyi...
Ve her gün özlemle, hasretle, şefkatle dünleri aramak istemiyorum...
****
Samimiyetsiz, çıkar amaçlı, paranın tanrısallaştığı, sevdanın bile çarçur edildiği, o yüce duygunun bile naylonlaştığı bir çağa ayak uyduramıyorum, "merhabadan, nasılsından" önce notlarını, okul durumunu, mesleğini mertebeni, kazancını soran, sevgili katsayını merak eden, (" oh iyi yapmışsın, hepsi şerefsiz”). Ama daha iyileri vardır düşüncesi olan, evlilik ya da moda Vs. programları ile (aslında izlemediği) kafa dağıttığını sanan, tablet almanın iyi bir anne- baba göstergesi olarak kabul edildiği, beğeninin ne denli sevildiğinin ölçütü olarak düşünen bir topluma içim ısınmıyor.
Sanırım artık ben de bir "güvensiz dünya sendromlusuyum" birçokları gibi.