Müzik tarihi dersinde tavsiye edilen bir filmdi. Film izlemeyi genel anlamda severim ama bu tarz filmler inanılmaz yer ediyor hafızamda… Her şey bir çılgınlıkla başlıyor. Uçuk bir adam, Amadeus. Halktan olması, olduğu gibi görünmesi, gereksiz kasıntılara yer vermemesi aynı zamanda büyük bir yetenek olması birçoğunda kıskançlığa sebep oluyor.

Bu kıskançlık çoğu yetenekli insanın sonunu getirdiği gibi Amadeus’un da sonunu getiriyor.

Antonio Salieri’n gözünden bakıyor, anlıyor, izliyoruz Mozart’ı… Kıskançlık ancak bir filmde bu kadar güzel anlatılabilir.

Film de, bir yanda yetenekle doğmuş bir müzik dehası olan Mozart, diğer yanda Mozart’a ve ona bu yeteneği veren Tanrı’ya kin, kızgınlık duyan Antonio Salieri’i anlatıyor…

Ölümsüzlüğü arayan iki müzisyen ve arasında gelişen olaylar örgüsü…

İlk konçertosunu 4 yaşında, ilk senfonisi 7 yaşında, tüm bir operayı 12 yaşında bestelemiş 35 senelik kısa ömrüne 623 eser sığdırmış, bir besteci.

Babasından büyük baskılar gören, besteciler bestecisi.

Eserlerinde enstrümanların can buluyor, konuştuğu, haykırıyor doğayı… Daha küçücük yaşlarda onu saraydan saraya, ülkeden ülkeye taşıyıp hem yeteneğini tüm dünyaya duyurmak isteyen hem de toplayacakları bahşişlerle hayatlarını sürdürmeye çalışan kendisi gibi besteci babası Leopold Mozart’ın bir müzik dehası olarak doğmuş küçük oğlu Mozart…

Bir müzik dehası ve müzisyen bir babanın oğlu olarak doğmayan “Babam Tanrıya coşkuyla işleri için yalvarırken, ben de Tanrı’ya gizlice içten çocuksu dualarla yalvarıyordum. Tanrım beni büyük bir besteci yap. Senin yüceliğini müzikle dile getirmeme ve ölümsüz olmama izin ver.

Beni bu dünyada ünlü kıl sevgili Tanrım. Beni ölümsüz kıl. Ölümümden sonra bestelerim ismimden sevgiyle söz ettirsin.” diye dua ettiğini söyleyen Antonio Salieri…

Yolları viyana da birleşiyor. Salieri, saray da baş müzisyen olarak yer alırken, Mozart, basbaya sıradan bir hayat sürdürüyor. Babasının ısrarları ile saraya resital vermeye giden Mozart, yeteneği ile tüm saray müzisyenlerini şaşırtıyor. Salieri ise, kıskanç ve kötü bir karaktere dönüşmesini sağlıyor.

Kıskançlık yüzünden, türlü kötülükler yapan Salieri en sonundan Mozart’ın zaafı olan babasını ele alarak, onun en büyük bestesini almaya çalışıyor.

Mozart’ın, o yaşta hak etmediği bir şekilde son bulan hayatı içinizi burkacak. Salieri, sorgulayacaksınız. Salieri’nin “Gördüğüm Mozart değil. Tanrı’nın kendisiydi.” dediği Mozart’ı kıskanacaksınız. Belki de seçilmiş olanlardan olmadığınız için kıskançlığı siz de yaşayacaksınız.

İki karakteri de anladığınız, hüznüne ortak olduğunuzu hissedeceksiniz…

Ama Mozart’ın gülüşünü unutamayacaksınız…