Malum yakın zaman önce Ali Bulaç ve Mümtazer Türköne arasında atışmalar şeklinde giderek genişleyen bir tartışma yaşamıştık. Şimdilik zihnimde yedekte tutuyorum bu konuyu. Fakat bu İslamcılık meselesi her bahaneyle daha uzun seneler tartışılacak bundan eminim. Bu günlerde AKP iktidarda olduğu için farklı bir zeminde görüşler serdediliyor. 28 Şubat zamanında ise daha farklı bir zeminde ele alınıyordu. İrtica (İslamcılık akımı) PKK teröründen daha tehlikeli ve öncelikli bir tehditti.
28 Şubat deyince, o günlerde hemen her akşam televizyonda hararetle Kur’andaki islamı anlatan, kendisine dolaylı olarak “çıplak uyarıcı” lakabını yakıştıran Yaşar Nuri Öztürk geldi aklıma. Yaşar Nuri Öztürk 28 şubat sürecinin hız kaybetmesiyle doğru orantılı olarak televizyon ekranlarında giderek daha az gözükmeye başladı. En son hatırladığım, Fatih Altaylı’nın programında Murat Bardakçı karşısında düştüğü durumdu. Ondan sonra akşam programlarında pek fazla göremez olduk. Bir de vaktiyle köpürdüğü, Kur’an şifrecilerinin belki en ünlüsü olan Ömer Çelakıl’ın sunduğu bir programa katılmıştı ki, oradaki durum da pek vahimdi. Başka zaman olsa yerden yere vurup pek fena (!) azarlayacağı, aşağılayacağı Ömer Çelakıl’la uslu uslu sohbet etmek zorunda kaldı.
Köprülerin altından sular ne şekil aktıysa, gün oldu devran döndü. Cevval profesörümüz televizyonlardaki gündüz kuşaklarına kadar düştü. Halinden şikayetçi olduğunu zannetmiyorum ama, daha önce üstlendiği misyondan çok farklı bir yerde şimdi. Saba Tümer’in programında kadınlara Kur’an anlatıyor. Eskiden oylarına talip olduğu laik kesimin hoşuna gidecek fetvalar verir, onların hoşuna gidecek tefsirler yapardı. Şimdi de feministlerin hoşuna gidecek mealler ve teviller yapıyor. En son bombasını Saba Tümer’in programında patlatmış, Kur’an’da erkeği tanımlamak için kullanılan kelime aynı zamanda “öküz” anlamına geliyormuş. Fazla yoruma gerek yok. Sonuçta olması mümkün olmayan birşeyden de bahsetmiyor. Ama sözünü ettiği öküzlük, eski hanımından daha genç bir hanım için boşananları da kapsıyor mu acaba?
***
Kelime oyunları ve espriler, bazı gerçekliklere, hassasiyetlere dikkat çekmek için kullanılabilir. Bu tür durumlarda oldukça çarpıcı ve işe yarar sonuçlar elde edileceğine de inanırım. Fakat buradan hareketle, yani meseleyi slogan düzeyine indirgeyerek genellemeler yapılmasını, hüküm üretilmesini de doğru bulmam. Olayın detayını ve ciddiyetini tehlikeye düşürür bu tutum. Çünkü kelime oyunu, espri ve slogan çabuk tükenen bir şeydir.
Kadına şiddet gibi, son günlerde gündemimizde yer alan, aslında tüm dünyada tarih boyunca bir problem olan böylesi bir konuyu sloganlara kurbat ettiğimiz takdirde çözümsüz bırakacağımıza inanırım. Aslına bakılırsa bunun kesin ve kalıcı bir çözümü de yok. Çünkü sorun insani bir sorundur.
Tarih boyunca tüm insan topluluklarında yaşanan kadına yönelik şiddet meselesi ülkemizde birileri tarafından propaganda aracı olarak kullanılıp durur. Çünkü sloganlaşmıştır. Kadına yönelik şiddet denildiğinde nedense, milliyetçi, muhafazakar, Müslüman erkekler kastedilir. Hem de son derece haksız bir şekilde.
Medya da bu sloganik tutumun kanaate dönüşmesi için elinden geleni yapar. Yukarda sözünü ettiğim değerleri temsil eden bir tip oluşturulmaya çalışılır zihinlerde. Anadoluda meydana gelen bir olay, şayet bu değerlere eleştiri geliştirmek için bir zemin oluşturuyorsa muhakkak değerlendirilir. İnsanın köpeği ısırması gibi haber değeri vardır. Fakat laik, sosyalist, modern kesimde kadına yönelik şiddet söz konusu olduğunda olayı bir zihniyete hamletmemek için özel çaba harcanır ve münferit bir öküzlük olarak değerlendirilir.
Olayları örnekleriyle açıklamak istemiyorum. Çünkü örnekler gerçekten çirkin. Üstelik modern olan taraf cürümlerinde yüzü kızarmayacak kadar pişkin. Son olarak şunu söyleyelim. Eğer kadına gerçekten değer veriyorsak, onların yanan canlarını ideolojimize ve politikamıza alet etmeden çözüm arayalım. Kadın kadınlığını bilsin, erkek erkekliğini. Biri sevsin biri sevilsin. Herkes payına düşeni öğrensin hayatta...