yaşıyoruz, bilemiyorum.

 

Yaşanan sıkıntılar, kazanılan savaşlar, elde edilen zaferler ile yeni nesillerin arası 

 

açıldıkça, bu zaferlerin nesillere doğru ve etkili bir şekilde anlatılamaması da devreye 

 

girince, bu değerlerin nesillerce bilinmesi ve gereğince anlaşılıp takdir edilmesi ne yazık ki 

 

mümkün olamıyor.

 

Çanakkale, denilince şiir olarak aklımıza, ilk olarak, Üstat Mehmet Akif Ersoy’un Hazret-

i Peygamber’in kucağını açarak beklediği şehitlere ithaf edilerek yazılmış o meşhur ve 

 

mahzun eser “Çanakkale Şehitleri”ne gelir:

“Şüheda gövdesi bir baksana dağlar taşlar/ O, rükû olmasa, dünyaya eğilmez başlar/

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor/ Bir hilâl uğruna, ya Rab, ne güneşler 

 

batıyor!”

Çanakkale üzerine, Üstat Mehmet Akif’in şiirinden sonra, pek çok şiir yazılmıştır. Ama 

bunların hiçbiri, kanaatimizce, “Çanakkale Şehitlerine” şiirini aşamamıştır. Şiir, biraz da 

hissetme, şiirde anlatılanı ruhunda yaşama işidir. Üstat Mehmet Akif, Çanakkale deniz 

savaşlarının kazanıldığı haberini aldığında Bağdat’tadır; bu şiirini bir gecede yazar. O; 

zaten, devleti ve milleti adına Osmanlı İslam coğrafyasını dolaşmakta idi.

Günden güne çökmekte olan Osmanlı Devleti ve halkı için çölde bir vaha gibidir bu zafer. 

Osmanlının son yıllarına bakıldığında girilen savaşların hep yenilgiyle sonuçlanması, 

halkın moralinin çökmesine sebep olmuştur. 253 bin şehit verilmiş bir savaşının sonunda 

Çanakkale’de zafer elde etmiş olmak buruk da olsa bir sevinçtir elbette. Bu sevincin 

“buruk”luğu daha sonraki yıllarda yaşanacak olanlarla da ilgilidir. Çünkü yaklaşık üç yıl 

gibi kısa bir zaman sonra, Devlet-i Âliyye’nin silâhları “mütareke” ile elinden alınmış ve 

İstanbul, 600 yıl İslam’ın bayraktarlığını yapmış olan Osmanlı’nın haremi, daha üç yıl 

önce yedi düvele karşı savaşarak zafer elde eden şanlı milletin payitahtı işgal edilecekti.

Dedim ya söze nasıl başlayacağımı bilemedim bu gün diye. Bu kadar “hercümerç”in 

 

yaşandığı bir olayın seneidevriyesinde bunları anlatabilmek, gözleri, kalpleri ve hisleri 

 

kupkuru günümüz nesline anlatabilmek, başta kendimiz olmak kaydıyla, ne mümkün! 

 

Evet, bugün konumuzla ilgili ama daha önceki yıllarda yayımlanmış olan bir şiir 

 

kitabından, “Çanakkale: her şey yanıp k/gül oldu" isimli, aynı zamanda bir dosya

çalışmasından, bahsedeceğim.

 

Nurullah Genç, Türk şiirinde 1980 sonrasında adını duyurmaya başlayan, günümüzün 

 

ise usta şairlerin önde gelenlerindendir. Türkiye onun adını daha çok, Türkiye Diyanet 

 

Vakfı tarafından düzenlenen “Naat” yazma yarışmasında birinci seçilen “Yağmur” isimli 

 

gerçekten harika şiiriyle tanıdı. Hem söyleyiş hem de duyuş itibariyle gerçekten birinciliği 

 

hak eden bir şiirdi o.

 

Timaş Yayınları arasında 2006 yılında Nurullah Genç imzasıyla çıkan ve bir dosya 

 

çalışması olan bu şiir kitabı oldukça güzel, birtakım teknik özelliklere sahip. Kitabın 

 

içindekiler ve arka kapak kısmı da şiir şeklinde yazılmış. İşte, oradan bir bölüm:

 

“Bu destanın bayrağı gönderinden iner mi/ Çanakkale kutlu bir meşaledir; söner mi/ 

 

Sönmeyecek; karanlık bilmese de niyedir/ Bu eflâtun sessizlik güller mahzun diyedir/ 

 

Dünyayı yenenlerin yenildiği, o eşsiz/ Çanakkale şimdi bir sevdalı Türkiye’dir”

 

“Her Şey Yanıp Gül Oldu” başlığını taşıyan içindekiler şiirinin her bir dizesi aynı zamanda

kitaptaki her bir şiirin başlığı taşıyor. Dedim ya bir dosya çalışma bu kitap. İçindekiler

bölümünden de bir dörtlük:

 

“Gemileler ecel kusan birer ejderdi suda/ Karabasan mermiler eritti dağı taşı/ Ne 

 

hülyalara daldı, ne bekledi pusuda/ Deniz canavarını vurdu Seyit Onbaşı”

 

Buradaki her bir dize, kitabın içerisindeki her bir şiirin başlığını taşımakta. Şiirlerin 

 

son dizeleri o şiire başlık olarak seçilmiş. Şiirler, biçim olarak dörtlük, beyit ve serbest 

 

tarzda yazılmış. Şiirler üzerinde, gerçekten, bir laboratuar ortamı hassasiyetinde, titiz bir 

 

çalışma sergilenmiş. İşte size, yukarıda verdiğim dörtlüğün kitap içerisindeki şiirlerinden

örnekler:

“İrinli parmakları titriyordu katilin/ Gemiler ecel kusan birer ejderdi suda”, “Burda yalnız 

 

umut sağ, yürek dimdik, hayal hür/ Karabasan mermiler eritti dağı taşı”,”Gözlerinin 

 

ucuyla yakaladı gemiyi/ Ne hülyalara daldı, ne bekledi pusuda”, “Bu mermiyle bir ânda

nihan kıldı savaşı/ Deniz canavarını vurdu Seyit Onbaşı” 

Evet, ince ince düşünülerek, titiz bir çalışmanın ürünü olan, günümüz Türk şiirinin usta

kalemlerinden olan Nurullah Genç’i bu güzel çalışması için tebrik ediyorum.

 

Çanakkale, topyekûn bir milletin elbirliği ile tarihe altın harflerle yazdırdığı bir destan. 

 

İçerisinde yarınların gizlendiği ve eğitim zayiatı çok fazla olan bir talimgâhtır Çanakkale. 

 

Ve Kâinatın Efendisi’nin, şehitlerini ve gazilerini alınlarından öptüğü bir “Bedir”. Bu 

destandan dersler almalıyız ve aldığımız dersleri hiçbir zaman unutmamalıyız.

Hüseyin SAY