Zaim’e göre eskiden sinema seyircisi etkin bir şekilde kendi tarzı bir filmi seçiyor, o filme izlemek için seansları takip ediyor, filme ulaşıyordu. Şimdi ise değişen bazı şartlar nihayetinde seyirci edilgenleşmişti. Sinema salonları artık kent merkezlerindeki müstakil binalarda değil, AVM’lere dahil olmuştu (Tıpkı kitabevleri gibi). Bu yeni şeklin bir sonucu olarak sinema seyircisi artık bir arayış sonucunda gitmiyordu sinemaya; beklediği bir filmin gösterime gireceği tarihi kollayarak gitmiyordu. Takip ettiği bir yönetmenin, oyuncunun filmini kendisinin sürece dahil olduğu şekilde arayıp bulmuyordu. Gelişen yeni şehir hayatının şartları gereği sinema, seyirci açısından daha edilgen bir hal almıştı. İnsanlar artık AVM’ye giriyor ama sinemaya gitmek için AVM’ye girmiyor, AVM’ye girdiği için sinemaya gidiyordu.

Bu durumun kayda değer bir sonucu, sinema seyircisinin eskisi kadar seçici ol(a)mıyor. Sunulanla yetinmek zorunda kalıyor. Dolayısıyla sinema salonlarında hangi filmlerin gösterime gireceğine eskiden seyircinin beğenisi, seçiciliği rol oynarken artık seyirci büyük ölçüde edilgin kalarak “umduğunu değil bulduğunu” izliyor. İnsanlar yalnızca alışveriş etmek için değil, gezmek için de vakit geçirmek için de AVM’ye giriyor, bulunduğu saate uygun filmlerden birine o an karar vermek durumunda kalıyor.

Söz konusu örnekte sanatın kitlelerle kurduğu ilişkinin uğradığı değişimi görmek mümkün. Üstelik sadece sinema sektörü için geçerli değil bu değişim. Bu değişim genel olarak sanatı ve hatta daha geneli eğlence anlayışını kapsıyor. Mesela eskinin kitlesel halk konserlerinin de artık tarihe karıştığı söylenebilir. Buradaki “halk konseri”nden kasıt, insanların kuyruğa girerek, para vererek aldığı biletle gittiği konserler… Bunlar artık olmuyor. Günümüzde geniş katılımlı konserler ya büyük kuruluşların sponsorluğu ile reklam amaçlı olarak organize ediliyor ya katılımın yine ücretsiz olduğu festivaller şeklinde… Bunların dışındaki konserler ya bar ortamlarında ya da ücretli ise bile ancak küçük salonlarda organize ediliyor –ki o şekilde bile katılım çoğu zaman yetersiz olduğu gözlenebilir.

Gazeteler, yazılı veya görsel basın bile artık okurların katkı payları ile ayakta duruyor değil de büyük sermaye kuruluşlarının yayın organı vaziyetini almış durumda. Kitap basan yayınevleri bile bankaların, holdinglerin sübvansiyonunda.

Örnekler çoğaldıkça belirginleşen manzaraya bakarak gerek sanatın gerek haber alma kaynaklarının halktan uzaklaştığı yorumu yapılabilir. Bu tarz örneklerin haricinde, futbola mahsus yeni stadyumların da daha düşük kapasiteli inşaa edilerek maçların televizyonlarda izlenmesi teşvik ediliyor.

Yanılmıyorsam özellikle 70’li yıllarda, dönemin sinema yıldızlarının, müzikal bir kabiliyetin göz ardı edildiği şekilde ve belki ekonomik nedenlerle gazinolarda sahne almaları örneğin… Ünlüleri eskiden uzaktan da olsa görmek insanlarda heyecan uyandırırdı. İmzaları alınmaya, birlikte fotoğraf çekilmeye değerdi. Modern zamanlarda ünlülerle sıradan insanlar arasındaki makas da daralıyor. Bir cafede veya yolda yürürken, yüzünü televizyonlardan tanıdığınız biriyle burun buruna gelmek pek şaşılası olmadığı gibi, insanın bu durumda görmezden gelmeyi bile başardığı oluyor bazen. Sinema yıldızları bile modern zaman insanına eskisi kadar büyülü gelmiyor artık.

Tüm bu örnekler sebep-sonuç ilişkisi açısından birbirinden farklı olmasa gerek. Değişen hayatın zorladığı bir dönüşüm bu. Dolayısıyla örnekler çoğaltılabilir.

Ve bu örneklerle sosyal medyaya dönük artan ilgi arasında bağlantı kurmak acaba fazla mı zorlama olur? Artık starların göz alıcı yaşamları değil de birbirimizin, birbirimizinkine benzeyen sıradan yaşamı belki de dikkate daha değer geliyor. Bedava MP3 paylaşımını da hesaba katınca sanat ve eğlence, insanlar için kolay ulaşıldığı nispette insanların kontrolünden de çıkıyor. Kendimiz seçip, beğenip, ulaşmaktansa başkalarının seçip, paylaşıma sunduklarına ilgi göstererek daha ucuz, daha kolay bir yaşama meylediyoruz.

Değişimi, pratiği esnasında teorize edebilmek her zamanın meselesi olmuştur. Ama buna karşın anlamak yerine şikâyet etmek de kolay olmuştur her zaman.