Merhaba sevgili okur; bugünler de anahtar sözcüğümüz sevgi olsun. Neden mi?
Dön bak sağına soluna herkes birbirini ne kadar çok sevdiğini söylüyor. Peki gerçekten söylemleriyle doğru orantılı olarak seviyorlar mı? Tabi ki hayır. Sevselerdi arkadaşımız ve dost sandıklarımız arkamızdan kuyumuzu kazmak için kuyruğa girmezlerdi.
Sevmek öyle kolay bir eylem değil, emek ister, içinde barındırdığın güzellikleri dışa vurmanı ister.
Sevgi; bir papatyayı seviyor mu? Sevmiyor mu? yapmak değildir.
Mutlu olman için yaşamını, işini, aileni, eline aldığın kitabın kokusunu, ağaçları, çiçekleri, insanları sevmen lazım. Ama en önce kendini sevmen lazım narsistliğe geçiş yapmadan.
Bir çocuğun gözlerinin içine baktığında unuttuğun masumluğu yeniden hatırlamalısın. Mutluluğunu görmelisin. Hatta demelisin ki ne olursa olsun ağlama gözlerinin içi hayatın boyunca hep gülsün. Söz istediğin kadar şeker vereceğim.
Ve çocuklarınıza nasihat vermekten kaçının ki hayat denen bu serüvende hata yaptığında doğru yapmayı da, düştüğünde ayakları yere basıp sapasağlam kalkmayı da öğrensin. Çocuklara şunu şöyle yap, bunu böyle yap demekten kaçının. Siz örnek davranışlarda bulunun. Çünkü çocukların nasihatten çok iyi bir örneğe ihtiyaçları var. Bunları neden mi söylüyorum?
Hâlihazırda çocuk demişken, malum okullarda kapanırken kulaklarımıza küpe edelim. Her şey başarıdan ibaret değildir. Hayat denen yaşam sürecinde eğilmeden, bükülmeden insan gibi yaşayabilmek, insanca kalabilmek bence başarıların en büyüğüdür.
Yeter ki bir şey üretin üç veya beş kişilik değil, sevgi denen her şey gibi…