Çünkü disiplin, mutlu olmanın da başarmanın da anahtarıdır. Kızlarımızın disiplin öğreticisi okuldan önce anneleridir. Oğullarımız ise aile ve okulda kazandıkları disiplin deneyimdeki noksanlıklarını asker ocağında tamamlarlar. “Mantığın bittiği yerde askerlik başlar” dense de askerlikte her uygulamanın derin bir anlamı vardır. Görevi esnasında arıza yapmış bir tankın cezalandırılarak başında nöbet tutma mecburiyetinin getirilmesi, bazı ihmaller sonucu ortaya çıkan başarısızlığın mutlaka bir faturası olacağını öğretir. Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki savaşta Kuzey Koreliler, esirlerine muhtelif beyin yıkama yöntemleri uygulamak isterler. Amerikalı ve Güney Kore askerlerine uyguladıkları beyin yıkama yöntemlerinde başarılı olmalarına karşın Türk esirlerde başarılı olamazlar ve Çinli danışmanlardan yardım isterler. Çinliler ise Türklerdeki disiplin anlayışını bildiklerinden Kuzey Korelilere Türk askerinin komutanına kayıtsız şartsız bağlı olduğundan bu konuda başarılı olmalarının mümkün olamayacağını, içlerinden komutanı alınan bir gurubun hemen aralarından rütbe, yaş veya askerlik süresine göre birini komutan seçerek yalnız ona tabi olacaklarını bildirirler.
Ülkemizde noksanlığı çekilen en ciddi konu tarımsal üretim disiplinidir. Bu disiplin kendiliğinden oluşmaz, mutlaka bir otoritenin rehberliğine ihtiyaç duyar. Avrupa Ekonomik topluluğunun ilk yıllarında birlik ülkelerinin bazılarında ihtiyaçtan çok, diğer bazılarında ise ihtiyacın çok altında tarım ürünleri üretildiği görülünce, önce birlik üyesi ülkelerinin üretim kabiliyet ve potansiyelini ortaya koyup, çıkan sonuçta toplam ihtiyaca göre planlama yaparak her ülkenin üretmesi gereken ürünleri o ülkenin üretim kotası olarak belirlemişler. Kota harici üretim yapılıp zarar etmektense tarlası boş bırakılan üreticilere doğrudan gelir ödemeleri yapmışlar. Örneğin orta Avrupa ülkelerine buğday, şeker pancarı, patates, ayçiçeği ve kanola üretim görevi verilirken Hollandaya hayvansal ürünlerin üretimi, İspanyaya zeytin ve diğer bitkisel yağların üretim kotaları verilmiş. Planlanan üretim disiplini sayesinde birlik üyesi ülkeler bitkisel ve hayvansal gıda ihtiyaçlarının büyük bir kısmını birlik dışı ülkelere ihtiyaç kalmadan karşıladıkları gibi bazı ürünleri de birlik dışı ülkelere satabilecek noktalara gelmişler. Hepimizin de bildiği gibi Hollanda, hayvansal ürünler üretiminde ciddi bir potansiyele sahip olduğu için Avrupa Birliği ülkeleri dışında Dünyanın bir çok ülkesine ihracat yapabilmektedir.
Ülkemizde cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan üretim ve yerli malları tüketim seferberliği aradan geçen zamanla yavaş yavaş kontrolden çıkmış ve toplumumuz üreten değil, tüketen bir toplum haline gelmiştir. Üreticilerimiz, daha düşük fiyatlarla satışa sunulan gıda maddeleri ile rekabet gücüne sahip olamadıkları için üretimden vaz geçerek meydanı ithalat ürünlerine terk etmişlerdir. Bu hale gelinmesindeki etkenlerden biri de yandaş kayırıcılığı ile bir takım şahıs ve şirketlere gümrüksüz ithalat izinlerinin verilmesidir. Ucuz ithalat yapılan ülkeler, üreticilerini muhtelif hibe ve desteklerle korurken ülkemiz üreticileri ise ürün maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle bankalardan aldıkları kredileri ödeyemez hale gelmişler ve sonuçta özel bankaların varlık şirketleri binlerce hektar araziyi üreticilerimizin elinden almış bulunmaktadırlar. Varlık şirketleri tarafından ele geçirilmiş olan bu toprakların büyük bir kısmı toplulaştırılarak büyük parseller haline getirilmiştir. Bu arazilerde, bir zamanlar Filistinde olduğu gibi büyük şirketler tarafından dikenli telle çevrilip modern tarım alet ve makinalarıyla tarım yapılmaya başlandığında köylümüz o arazilerde ırgatlık dahi yapamayacaktır. Bu tehlikeli gidişata acilen çözüm üretilmesi gerekir. Bu arazileri kaybetmiş olan üreticilere hazine ipoteği karşılığında uzun vadeli ve ödenebilir taksitlerle kredi açılarak geri almaları sağlanmalıdır. Uluslar arası hukuku kabul etmiş olan ülkemizin, bu arazilerin yabancı şirketlerin eline geçmesi halinde müdahale hakkı da kalmayacaktır.
Ülkemizde son on yılda bazı tarım ürünlerine yapılan bazı destekler sonucu ülke ihtiyacına yeter ve hatta ihtiyaçtan fazla üretilir hale gelmesine rağmen bu ürünler için bazı şahıs ve şirketlere gümrüksüz ithalat izinlerinin verilesi bu ürünlerin gelecekteki üretimleri açısından kaygı vericidir. Örneğin 2015-2016 yıllarında;
- Arpa üretimi ülke ihtiyacının %107’sini karşılarken Fransa ve Danimarka’dan arpa ithal edilmiştir.
- Buğday üretimi ülke ihtiyacının %114’ünü karşılarken Rusya’dan buğday ithal edilmiştir.
- İncir ülke ihtiyacının % 604’ünü karşılarken Almanya ve Fransa’dan incir ithal edilmiştir.
- Üzüm ülke ihtiyacının % 141’ini karşılarken İran, Şili ve Güney Afrika’dan üzüm ithal edilmiştir.
- Domates ülke ihtiyacının %111’ini karşılarken Rusya’dan domates ithal edilmiştir.
(Her yıl domates ihraç ettiğimiz Rusyadan domates ithalatı anlaşılır gibi değildir.)
Şeker pancarından üretilen C ve A kotası kristal şeker’in devlet ve özel fabrika ambarlarında yüzlerce tonu stokta bekletilirken hem gümrüksüz kamış şekeri ithalatına izin verilmesi, hem de ülke dışına ihracına izin verilmemesi ise anlaşılır gibi değildir. Tarım ürünlerinde üretim disiplini oluştururken öncelikle topraklarımızın ve üreticimizin üretim kabiliyeti göz önüne alınmalı, sonrasında ise ülke ihtiyaç fazlasının pazarlanacağı ülkeler ile satış görüşmelerinde devlet, öncü rolü üstlenmelidir. Birinci önceliğimiz ülke ihtiyacının karşılanmalı, ikinci önceliğimiz ise dış satımı gerçekleştirerek önlemlerin bir an önce alınmasıdır