Üzerinde yüz yıllardır yaşamakta olduğumuz ve uğruna ölenlerimizle “vatan” dediğimiz bu toprak, farklı yapı ve iklim özellikleriyle düşmanlarımızın iştahını kabartmakta, farklı yöntemlerle yüzyıllardır saldırıya uğramaktadır. Topraklarımızı korumak için yüz yıllardır şehit verdiğimiz gibi bundan sonra da muhtelif yöntemlerle yapılacak saldırılara da muhatap olacağız. Fiziki varlığını korumak için bunca fedakarlık yapmakta olduğumuz topraklarımızı, üretim faaliyetleri esnasında ne oranda koruyabilmekteyiz? Bizden öncekilere olduğu gibi, bizden sonrakilere de yurt, vatan olabilmesi için ondan faydalanırken aynı zamanda da korunması gerektiğinin bilincine ne oranda sahibiz?..
Toprağın kalitesi, içerdiği organik maddeler ve bitki besin elementleriyle artar ya da eksilir. Üretmekte olduğumuz bitkilerin gelişimi, bitkilerin çeşitlerine göre toprakta mevcut olan bitki besin elementlerinden istifadesi, topraktaki organik moleküllerin varlığına bağlıdır. Toprağa ne kadar kimyasal gübrelerle mineral bitki besin elementleri atarsak atalım, toprakta yeteri kadar organik madde yoksa bitkiler, mineral besin elementlerinden faydalanamazlar. Mineral besin elementlerinin bitkilere faydalı hale gelmesi için organik maddeler tarafından parçalanması ve bitkilerin faydalanabileceği hale getirilmesi gerekir. Bununla birlikte bazı bitkiler topraktaki besin elementlerini kullanırken bir kısmını da toprağa geri verirler. Örneğin baklagiller ve kök yumrulu bitkiler, kendisini besleyen toprağa köklerindeki azot bakterileri ile kullanmış oldukları besin elementlerinin bir kısmını toprağa geri verdikleri için sonraki yıl ekilen hububatta verim kalite ve rekoltesi yüksek olur. Bitkilerin çeşitlerine göre bu alışveriş farklı özelliklere sahiptir. Bu nedenle topraklarımızda her yıl farklı ürün üretimine ekim nöbeti, başka bir deyişle münavebe diyoruz. Ekim nöbeti uygulaması, farklı besin elementlerini kullanan farklı bitkilerin üretimini kolaylaştırdığı gibi, toprağı da yormaz. Ekim nöbeti uygulanmayan topraklarda zararlı bakteri ve haşerelerin yıllara bağlı hayat devreleri tamamlanarak yaygınlaşması ve sonraki ürünlere de zarar vermeleri kolaylaştığı için şeker pancarı üretiminde üç’lü ya da dört’lü ekim nöbeti uygulanması şarttır. Pancar, patates, turp ve havuç gibi kök yumrulu bitkilerin bir tarlaya ard arda ekilmeleriyle, bir çok bitki zararlısının toprakta üreyip çoğalması kolaylaştığı için özellikle bu bitkilerde mutlaka ekim nöbeti uygulanmalıdır. Niğde’nin bazı bölgelerinde patates kanserinin yaygınlaşması ve sonuçta bu bölgelerde patates tarımının yasaklanması bu konudaki en açık örnektir. Ekim nöbeti uygulaması ile topraktaki bitki deseninin her yıl mevcudiyeti nedeniyle rüzgar erozyonu oluşmaz ve toprak korunmuş olur. Çiftçi tabiriyle nadas dediğimiz, toprağın tarımsal faaliyet dışı tutularak dinlendirilmesi yerine, ekim nöbeti uygulanarak toprağın erozyondan korunması, sonraki yıllarda da ondan istifade edilmesini kolaylaştırır.
Bitkisel üretim öncesinde alınacak toprak numunesinin analizi ile toprakta mevcut besin elementlerinin ne miktarda mevcut olduğu gübreleme öncesinde tesbit edilmelidir. Yapılan toprak analizi sonunda ilave edilmesi gereken bitki besin element çeşit ve miktarlarının belirlenmesi ile toprağa uygulanacak gübrelerin cins ve miktarları da hesaplanmış olur. Rastgele yapılan gübreleme hem gereksiz maliyet artışına, hem de toprağın kirlenmesine sebep olur. Tarım ürünleri üretim maliyetleri içinde önemli bir kalemi oluşturan gübreleme maliyeti, ürünlerin satış fiyatlarına da olumsuz etkiler yapar. Fazladan uygulanan kimyasal gübreler, toprağı kirletmenin dışında gereksiz üretim maliyetlerine de sebep olacağı için, gereksiz ve fazla kimyasal gübre kullanımından kaçınılmalıdır.
Bilinçsiz gübre kullanımının diğer bir olumsuz etkisi de, toprağın 40-60cm derinliğinde oluşan ve “pulluk tabanı” dediğimiz sert ve su geçirgenliği olmayan bir tabaka oluşmasıdır. Bu tabaka, toprakta dikey su hareketini engellediği için toprakta çoraklaşma oluşturacağından bitkilerin besin elementlerinden faydalanmaları daha da zorlaştırır. Su hareketi olmayan toprak, kısa sürede çoraklaşır ve tarım dışı bir arazi haline gelir. Pulluk tabanının kırılması, “dipkazan” ya da “çizel” denilen tarım aletleri ile mümkündür. İşleme derinliği 70cm’e kadar varan ve çeki aracının gücüne göre tekli, üçlü veya beşli olan bu aletler pulluk tabanını kırarak toprakta dikey su hareketini kolaylaştırır. Pulluk tabanının kırıldığı topraklarda gübrenin atılması sonrasında tarlanın ekime hazırlanmasını sağlayan kombi kürüm denilen tarım aleti, hem gübrenin bitkinin intaş ve gelişimi esnasında faydalanabileceği bir derinliğe bırakılmasını sağlamakta, hem de 0-5cm arası toprağı sıkıştırarak tohumun topraktaki rutubetten istifadesini kolaylaştırmaktadır.
Toprak korumada önemli olan diğer bir işlem de bilinçli sulamadır. Maalesef üreticilerimizin birçoğu, “ne kadar fazla su, o kadar fazla verim” sandıkları için gereğinden fazla sulama yaparak hem toprağın içindeki bazı zararlı tuzların çözünmesine ve toprağın çoraklaşmasına sebep olmakta; hem de su fazlalığının oluşturduğu ortamda gelişen bakteri ve mantarların ürün verim ve kalitesini düşürmesine sebep olmaktadırlar. Bu olumsuz su etkilerinden korunmak için tava ya da karık sulama yerine yağmurlama ve damlama su metodu kullanılmalıdır. Bu metotlarla sulama yapıldığında suyun göllenmeyerek kök derinliğine ulaşımı da kolaylaşmaktadır. Su göllenmesi halinde kök bölgesinde oksijen kullanımı durduğu için bitkiler sulama şokuna girdiğinden bitki gelişimi de durmaktadır.
Topraklarımızın kendi malımız olmayıp, çocuklarımızdan aldığımız ödünç ve emanet olduğunu unutmayalım. Bu emaneti koruyalım ve zamanı geldiğinde sağlıklı bir şekilde yeni sahiplerine, çolcuklarımıza teslim edebilelim.