55 araştırmacı, Türk ve dünya edebiyatlarının en önemeli yazarlarından, en önemli eserlerinden yola çıkarak yüz kadar eseri incelemişler.

 

Üstelik eser resimli. Metinlerde geçen gerek hayali, gerek gerçek mekânlar, çocukluğumuzun büyülü masal kitaplarında ve romanlarındaki gibi şiirsel resmedilmiş.

 

Edebiyat ve mimarlık birbirini nasıl besler, tamamlar, etkiler? Hikmet Temel Akarsu ve Nevnihal Erdoğan’ın yedi yılda hazırladıkları; mimar, sanatçı, felsefeci ve akademisyenlerden oluşan 55 önemli ismin katkı koyduğu kitabın amacı bu soruya cevap bulmak.

 

Hikmet Temel Akarsu edebiyatta mimarinin önemine dair diyor ki: “Kimilerine çok saçma gelebilir ama bize göre İstanbul’u Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal Beyatlı, Mithat Cemal Kuntay, Ahmet Rasim, Reşad Ekrem Koçu, Halit Ziya Uşaklıgil’den okumamış kişilerin şehre çivi çakmaya bile hakları yoktur.”

 

Yürekten katıldığım bu tespiti okuyunca aklıma Kojin Karatani’nin Bir Metafor Olarak Mimari Kitabında temel kavram olan "mimari irade" geldi. Batı geleneğinin temelinde, Platon'un "oluş" karşısında "yapma"yı  (kararsızlığı ve belirsizliği bertaraf edecek bir "yapı" oluşturma girişimini) öne çıkarışını görüyor ünlü düşünür. Batı felsefesinin tarihi boyunca mimari kökenli mecazların saplantı derecesinde tekrarlanışını, kaotik görülen bir "oluş" içinde düzeni ve yapıyı yeniden kurmaya yönelik "akıldışı" bir seçimin sonucu olarak değerlendiriyor.

 

Karatani'ye göre mimari (yapma, kurma, inşa etme) hiçbir zaman bir idea olarak tasarımın gerçekleştirilmesinden ibaret değil, "yapanın kontrolünü aşan bir yapış ya da oluş olması anlamında kusursuz bir olay." Bizimle aynı ortak kuralları paylaşmayan öteki ile, ötekilerle kurulabilecek muhtemel ilişkilerden bağımsız, tekbenci ya da saf bir tasarımın (dolayısıyla yapının ya da sistemin de) mümkün olmadığı sonucuna varıyor.

 

Karatani’nin mimari, özellikle batı mimarisi hakkında yaptığı tespitleri (ki ait olduğu Japon kültürüne dair gözlem ve tezleri ile doğuya ait anlayışa da yer veriyor kitabında), Tanpınar’ın ve Yahya Kemal’in bütün eserlerinin satır aralarında hissettiğimiz, Turgut Cansever’in mimar gözüyle hem şerhettiği, hem de keşfettiği “bizim mimarimiz”, bir arada düşünüldüğünde, Karatani’nin yukarıda söylediği gibi bir sonuca varmamak mümkün değil gibi.

 

Evren Akaltun Edebiyat ve Mimari’nin 134 – 139. Sayfaları arasında incelediği, Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü bölümünde; “Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü iflasa götüren olaylar dizisi, günümüzdeki zorlama, suni, ihtiyaca göre değil birtakım çıkarlar uğruna yapılan ve modern yaşam vaadiyle insanlara pazarlanan mimari anlayışı bir kez daha sorgulamamızı sağlar. Sırf bu yüzden modernleşme maceramız sürecinde, Batı’yla kurduğumuz ilişki üzerinde kafa yoran okuyucu kadar, bu meselelerin mimariyle sıkı sıkıya ilişkili olduğunu kavrayan mimarlarımız için son derece önemli ve güncel eserdir” yorumunu yapıyor.

Bu kuşkusuz, Edebiyat ve Mimarlık (Hikmet Temel Akarsu, Nevnihal Erdoğan, Yem Yayın, Eylül 2016, İstanbul) kitabı için, hem de, derce farkları olmakla beraber, kitapta geçen bütün eser ve yazarlar için de geçerlidir. Ancak Yahya Kemal, Tanpınar, Turgut Cansever’in bütün eserleri bizden, Karatani’nin Bir Metafor Olarak Mimari’si, Harvey’in Asi Şehirler’i gibi eserler “öteki”lerden olmak üzere, pek çok eserde ilave edilmeli, şehirlere çivi çakmaya namzet olanların okuma listesine diye düşünüyorum.

(Meraklısına not: Yukarıda “mimari” olarak yazdığım sözcük, TDK Türkçe Sözlük’te: “mimari”, Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat’te: “mi’mârî”, Mustafa Nihat Özön, Osmanlıca Türkçe Sözlük’te: “mi’marî” şeklinde yazılmış.)