Her ne ise!..



Geçen haftaki yazımın sonunda, bu yıl  Dil ve Kültür Festivali  adıyla gerçekleştirilmeye



başlanan Türkçe Olimpiyatları’nın Kayseri ayağından bahsetmiştim. Evet, “Evrensel Barışa



Doğru” yürüyen bütün Anadolu halkı gibi bütün Kayserililer, Kadir Has Stadı’nı hınca hınç



doldurarak bu güzel etkinliğe en güzel şekilde ev sahipliği yapmayı bildi. Emeği geçenlere



-başta Büyükşehir Belediyesi olmak üzere- hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim.



Türkçe Olimpiyatları, bugün yetkili ve etkili isimlerin de ifade ettikleri gibi Türkiye’nin



en marka organizasyonlarından biri hâline gelmiştir. Dünyanın dört bir yanından gelen



çocukların yöresel kültürlerini sunduğu, TRT’nin 23 Nisan Çocuk Şenliği de marka



değerine ulaşan organizasyonlardandır. İki etkinliği kıyaslamak ne derece doğrudur



bilmem ama birinin “özel” diğerinin “resmi” oluşu da onları elbette farklı kılıyor. Bundan,



diğerini küçümsediğim anlamı çıkarılmamalı. Her iki organizasyon da özgün ve nitelikleri



itibariyle birbirinden çok farklı.



Türkçe Olimpiyatlı, ulvi bir gaye ile yola düşenlerin, vatanını ve milletini yine onun sevgisi



adına terk ederek “mukaddes gurbet”e çıkanların, bunlara madden ve manen destek



olanların “kudsî” gayretlerinin bir tezahürüdür. Bu, sadece yabancı öğrencilerin dilimizin



kültür ürünleri olan şiirleri şarkıları kendi öz dilimizde olduğu gibi söylemelerinden ve



bizim halk oyunlarımızı en güzel şekilde oynamış olmalarından ibaret değildir. Bunu



sadece böyle görmek esasen onu hiç anlamamak demektir.



Geçen Cumartesi akşamı sosyal paylaşım sitesi Twitter’da #TürkçeOlimpiyatları başlığı



altında yazılanlardan ve yazdıklarımdan da bahsetmek istiyorum. Bu başlık altında



atılan twitler okunduğunda Türkçe Olimpiyatlarının ne anlama geldiğini en güzel şekilde



anlayabiliriz. İşte o twitlerimden bazıları:   Türkçe Olimpiyatları “milletini sevmenin



diğer adı, kardeşliğin tadı, geçmişin en güzel yâdı.”, "Ağulu aşı bal ile yağ" eden



bir oragnizasyon”, “muhteşem maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayan köprü



olacaktır.”, “Gözyaşı, hasret, insanlığa hizmete karasevdalılık, gurbet, hüzünlü gurbet



edalı toprakta yeşeren çiçeklerden bir bukettir”, "dostluğun temeli ilk harcı sevgi, her



derdin çaresi ilâcı sevgi, gönüller sultanı baş tacı sevgi"; sevginin diğer adıdır”,  “sen



bağrı yanık anaların duası, sen karasevdalı gönüllerin bestesi, sen milletimin yeniden



doğuşunun sesi”, “Bu gece bir başka yağmur var, yağmur gökte değil gönülde. Yağmur



ki damla damla yağıyor göz kubbesinden #turkceolimpiyatlari rüzgârıyla.”, “Merhametin



en güzel nişanesi olan gözyaşlarıyla ıslanan gönül toprağında beliren insanlığın bahar



mevsimidir”, “Halılarda çiçek çiçek desendin bir zaman, gün geldi açıldın dünya ufkuna,



çiçeklerin hasıyla gönlümü, ruhumu şen eyledin”, “Yeni bir dünyanın gülen yüzüsün,



ruhum hep seninle, seninle gülsün, hasret, gurbet solukları neşeye bürünsün.”, “Kiminin



duası kiminin sevgi gözyaşı, kiminin maddidir kiminin ömrü himmeti,  kimisi de çeker



bunca derdi firkati yaşanır.”. Daha bunun gibi nice ifadelerlerle bu güzide etkinliğin ulvî



manasını ortaya koymaya çalışmıştım.



Türkçe Olimpiyatları, 140 ülkeden gelen öğrencilerle yapılan bir etkinlik. Kadir Has



Stadı’nı dolduran hemşerilerimizin de şahit olduğu üzere, karma danslarda farklı



ülkelerden ve kıtalardan gelen yüz öğrencinin aynı anda birbiriyle uyum içerisinde üstelik



bizim halk oyunlarımızı oynarken evrensel barışın simgesi olarak nasıl da anlatılamaz



bir güzellik ortaya koyuyorlar. Hele, sunucu Kemal Gülen Beyefendi’ye taş çıkarırcasına



sunuculukta yine ona eşlik eden ve Türk Okullarından mezun öğrencimizin sunumları…



Şarkılar, şiirler.. Türkçemin güzel ürünlerini bir de Türk dilini konuşanlara yeni katılan



bu taze fidanlardan dinlemek apayrı bir güzellik. Bunları her dinleyişimde gözlerim



sevinçten dolar, kalbimin içinde nice çağlayanlar gürül gürül akar. Bu sevinci, bu kıvancı



kelimelere tam manasıyla dökmek ne mümkün. Hangi birini dökeceksiniz ki!.. En kıymetli



zamanlarını, gençliklerini bu ulvî davaya hasreden Anadolu’nun yiğitlerinin, alperenlerinin,

gönül erlerinin bu fedakarlıklarını hangi kelime tam manasıyla anlatabilir ki!..
Üstad Mehmet Akif Ersoy’un daha önceki bir yazımızda da işaret ettiğimiz; fen bilimleri
ve dini ilimlerin bir arada okutulacağı bir okula duyulan ihtiyaçtan bahsettiği bir yazısını
şöyle tamamlar:  “Zengin, orta hâlli, züğürt, elhasıl hepimiz mektepsizlikten, hepimiz
maarifsizlikten şikâyet ediyoruz; fakat hiçbirimiz bu derdin çaresini bulmak istemiyoruz.
Yedi bacanak gidiyorlarmış, saatlerce süren sükût canlarını sıkmış, ‘Bir adam olsa da lâf
etsek!’ demişler... Biz de tıpkı böyleyiz: Milyonlarca herif bir yere toplanmışız. “Ah bir
sâhib-i hayır çıksa da çocuklarımız için mektep açsa!” diyoruz.”.
İşte, Üstat’ın hasretini çektiği bu okullar, bugün dünyanın dört bir tarafına, yüz kırk

ülkeye yayılmış bulunan Türk Okullarınca düzenlenen bu şölene katkı veren herkesten

Allah razı olsun, diyorum.

Hüseyin Say