İlki Süleyman Seyfi Öğün’ün 5 Ocak 2017 tarihli “Yaşam tarzı” başlıklı yazısı. İkincisi Gökhan Özcan’ın aynı tarihli “Tahrip ve tahrif” başlıklı yazısı. Ancak burada iki yıl evvel, Besim F. Dellaloğlu’nun “Türkiye’de solun trajedisi” başlığıyla yayınlanan değerlendirmesini de zikretmezsek eksik olur. Her üç değerli yazarımız da kendi üsluplarıyla gayet güzel izah etmişler konuyu.

Hayatı zavallıca, içeriksiz, acınası bir halde, “hayat tarzı” mesabesine indirenlerin sığlığına dikkat çekmiş her üç yazarımız. Özcan’ın tanımıyla sözde seçenekler sunarak, hayatı azdan seçmeli hale getirenler, aslında hepimizin kapılıp gittiği, tek tip bir standart hayat tarzını, çoktan dayatmış durumdalar bize. Aynı AVM’lerden aynı mamulleri alıp,  aynı programları izleyip, aynı eşyaları kullanarak, aynı dayatılan gündemi takip ederek bir hayat tarzımız olduğunu sanıyoruz.

Birkaç gün önce satranç oynamanın haram olduğuna dair ortaya atılmış bir iddiaya karşı verdiğimiz tepkinin yoğunluğu akıllara zarar. İddia sahibinin ve satrancın yaygınlığı belli ülkemizde. Bu kadar çok ve geniş kitlelerce konuşulmasını, iddiayı ortaya atan zatın, satranç seyretmeyi domuz eti yemeye benzetmesine yoruyorum. Her renkten, zevkten, meşrepten ve mezhepten Müslümanın, giderek tek ortak haramı domuz eti yememe duyarlılığına inmiş durumda korkarım. Zira diğer haramları her birimiz işimize geldikçe, kolayca ihlal ediyor, kendimizce geçerli gerekçeler de buluyoruz. Böyle lüzumsuz bir konuda, yetkisiz ve etkisiz birinin iddialarını bu kadar yaygın tartışıyorsak, hepimizin ciddiyetle düşünmesi gereken şey, hayat tarzımız dediğimiz şeyin, başkalarının belirlediği tuhaf gündemde dönüp duran bir fasit daire halini almakta olduğudur.

Saldırıya uğrayan yer kaç yıldır açık bilmiyorum. Benzeri yerler bu memlekette hep açık olmuş ve dileyen dilediği zaman gitmiştir. Acı olan satranç gündeminde olduğu gibi hayat tarzı hususundaki zokayı yutup, bunu ciddiye alan türbanlı- başı açık, takkeli- şapkalı vatandaşlarımızın olmasıdır. Bu hal her an, her yerde, herkesi hedef alabilecek / almış olan terörün tahribatından daha vahimdir.

Zihinlerimizi ifsad eden gündemin fevkine çıkıp, insanlara kendileri olma şansını veren bir sistemi daim kılmadığımız sürece, dünyanın her yerine bir veba gibi yayılan post kapitalizmin araçlarıyla hareket etmeye, onun diliyle konuşmaya devam ettiğimiz sürece, bu bizim için en büyük tehdit olmaya devam edecektir.

Sürüler halinde bir hayat tarzı olduğunu zannedenler, zavallılardır. Bunlar tam da mevcut dünya düzeninin istediği, elinde hamur gibi yoğuracağı güruhtur. Bu ülkede kaç kişiysek o kadar hayat tarzı vardır. Bizi standartlaştırmaya çalışanlardır bize hayat tarzın şu diye dayatanlar. Sözde değil gerçekten kardeştir, ana - kızdır, baba - oğuldur ikiye bölünmüş, iki ayrı taraf sandıklarımız.

Bir hayat tarzı varsa eğer bu topraklarda, besmele çekerek, inşallah temennisiyle veya tövbe günahıma diyerek, kırk beş milyon piyango biletini tüketenlerin tarzıdır bu. Bazısı bazen içer, bazısı bazen içmez. Hiç biri de birbirine benzemez. Allah biricik yaratmıştır insanı, hayatı da biriciktir. Şiir gibi yaşamalı…