Atatürk’le İnönü arasında geçen bir film sahnesi hatırlıyorum. Hatay meselesi gündemdedir ve Cumhurbaşkanı, hükümetten ayrı, hükümetten habersiz ve bazen hükümete rağmen, Dışişleri Bakanı’na, sefirlere, orduya talimatlar vermektedir. Bundan duyduğu rahatsızlığı, Başvekil İnönü, Dolmabahçe Sarayı’nda yemekte, Mustafa Kemal Paşa’ya şöyle iletir:
“Paşam ne zamandır devlet işleri ‘bu’ sofralarda görülür oldu?”
Paşanın cevabı ise:
“Unutma İsmet sende ‘bu’ sofrada başvekil olmuştun” olur.
Tek adamlı idareler, başka “adam” çıkmasına müsaade etmezler tabiatları gereği.
Giden, allame-i cihan olsa, gelişi zaten “o sofradan” olmakla maluldü. Gidişi de oradan oldu. Şaşılacak bir şey yok.
“Evvel refik, badel tarik” sözünü eskiler, mesela son dönem ariflerinden Fethi Gemuhluoğlu Hazretleri, “önce refik sonra tarik” olarak çok sık söylermiş. Siyaset için, siyasette söylenmesini doğrusu kerih buldum. Buradaki yolla siyasetteki yol, aynı yol değil. Ama söyledikleri üzerinden gidersek, arkadaşlarını seçemeyenlerin, yollarını da sorgulamaları gerektiğini düşünüyorum. Bu her iki taraf için de geçerli muhakkak. Ancak arkadaşlığa uymayan davranışlara maruz kaldığını söyleyen zatın, eğer bu ülkeye bir hizmet düşüncesi varsa, bunun için son şansı. Bu tahlili yapacak müktesebatı olduğunu da düşünüyorum. Koca hoca…
Meşhur şarkıdaki gibi; “kimler geldi kimler geçti”, daha kimler gelecek, geçecek. Bir de yola baksanız. Kim bilir, belki “yolunuz yol değildir”, refikinizin refik olmadığı gibi.
“Saray darbesi” edebiyatçılarına da sözüm şu; o darbeyi yıllar önce, Siirt seçimlerine çanak tutmakla yapmıştınız zaten. Demek ki neymiş kanuna/kitabına uydurmak hukuki olduğu anlamına gelmezmiş. Geçmiş olsun.
Yeni hükümet arayışlarında benim kanaatim, en uygun başbakan Enerji Bakanı olur. En uygun genel başkan da Adalet Bakanı. Bu sayede hem bir sonraki başbakan kim olacak belirsizliği yaşanmaz, hem de kimsenin egosu kalkmaz, kendisine verilen işi yapar. Böylesinin hayal edilen anayasa ve mevcut duruma daha uygun olacağını düşünüyorum.
Yeni başbakana sofrada afiyetler, hayatta muvaffakiyetler diliyorum.
Eskisine ise Umberto Eco’nun; “İnsan gereğinden çok konuşarak da, gereğinden çok susarak da günah işleyebilir.” Sözünü ve bazı Cuma namazı çıkışlarında, diliyle dişi arasında anlaşılmayan sözler mırıldanan, bir başka “eski” sıfatlı zatı hatırlatıyorum.
Siyaset bu kadar…
Birazda havadan sudan bahsedecek olursak, Mayıs’ın ilk haftası bitti hala üşüyoruz. Ama şükür önümüz yaz. Fazıl Ahmet Aykaç merhumun, “Yazın” isimli neşeli ve sıcak şiirinin son iki kıtasıyla, belirsizliklerden uzak, huzurlu bir yaz diliyorum… “Her şey olması gerektiği gibi” olacaktır şüpheniz olmasın, havalar ısınacak…
“Çekiyor bir küçük (muş)
İri, tembel bir salı.
Hep martılar tutturmuş
Gene dünkü masalı!
Hele var ki bir tablo
Görse şaşar Anibal
Ördeklerden bir filo
Bir de kazdan amiral!”