Llewelyn Moos bir av sırasında vurup vuramadığından emin olamadığı bir antilobun izini sürerken, Texas’ın uçsuz bucaksız bozkırında yaralı bir köpeğe rastlar. Merakla köpeğin geldiği tarafa doğru yürürken de beklediği gibi olmadık bir şeyle, çölün ortasında beş tane başıboş kamyonetle karşılaşır. Kamyonetlerin etrafındaki cesetler ve üzerlerindeki mermi delikleri, daha ilk bakışta uyuşturucu mafyasının iç hesaplaşmasını işaretlerini gibidir. Bu kanın gövdeyi götürdüğü ortamda Moos kendince bir ganimet aransa da taşınabilir silahlardan ve paketlenmiş eroin tozundan başka bir şey bulamaz. Bir de bunca ceset arasında, can çekişen bir Meksikalı vardır. Moos yanında su bulunmadığı için yardım edemediği bu adamı kaderine terk ederek etrafa bakınmayı sürdürür. Bu şekilde ne bulacağını bilemeden aranırken biraz önceki çatışmadan uzaklaşmayı başarmış bir diğer Meksikalıyı, bir ağaç gölgesinde kan kaybından ölmüş hâlde bulur. Ve Moos Meksikalının beraberinde taşıdığı, şimdi tam yanı başında duran para dolu çantayı kaptığı gibi evinin yolunu tutar.
Ne var ki hayatının bu dönüm noktasında bir anda milyoner olmuş biri için o gece uyumak pek kolay olmayacaktır. Onu sıcak yatağından doğrultup gerisin geri çatışmanın yaşandığı araziye döndüren ve onu bu şekilde açık bir hedef hâline getiren nasıl bir motivasyon olmalıdır? Kendisinin bile karısına “çok aptalca bir şey ama gene de yapacağım” diyerek açıklamaya çalıştığı bu problemi “her suçlu olay mahâline geri döner” deyişiyle açıklamak söz konusu durum için hayli yüzeyseldir. Zira insan, içinde yaşadığı hayatla beraber bünyesinde bir açıklanamazlığı barındırır; yaşandığı esnada fark edilmeyen, ancak dışardan bakana görünebilecek bir tuhaflığı. İnsanın günlük hayatta açıklanması zor davranışlarda bulunduğu, mantıksızca hareket ettiği vâkidir. Hele de çevresinde esrarengiz bir ilgi uyandıran, karizmatik, maceraperest insan tipi, aslında çoğunlukla bu yönüyle fark edilir. İşte Moos’un olay mahâline dönme davranışı da ancak romantik bir maceraperestin başını belaya sokma, kendi kendinin baş belası olma hâlinin bir tezahürü olarak okunabilir.
Su getirdiği Meksikalıyı ölmüş bulduğu gecenin o vaktinde, Moos’un ne menem bir belâya bulaştığı, kendisine saldıran bir köpeği son anda vurabildiği o gerilim dolu sahnede somutlaşır sanki. Bu noktadan itibaren çatışmanın taraflarının parayı bulması için anlaştıkları Anton Chigur adındaki psikopat bir katilin Moos’un peşine düşmesiyle başlayan kaçma-kovalama macerası, giriştikleri karşılıklı bir çatışmada her ikisinin de yaralanmasıyla sona erer.
Ve zaten filmin sonunda Chigur da kendi obsesyonundan taşan bir işgüzarlık, esrarengiz kahraman edasıyla Moos’un karısını öldürmeye gittiğinde o da tıpkı Moos gibi başını belâya sokar. Moos eskinin iyi, ne istediğini bilen tanıdık kahramanı, Chigur ise günümüzün, modern zamanların ne yapacağı belli olmayan, pek de idealize edilemeyecek kahramanıdır.
Bu arada yaşadığı çevreye hâkim, iş bilir bir polis olduğu izlenimi veren yılların şerifi Ed Tom’u da bu olayı soruşturması sırasında tanırız. Chigur’ın nasıl bir manyak olduğunu, Ed Tom’un da bu yeniçağa ayak uydurmakta zorlandığını örneklerle izleriz. Bu arada Vietnam gazisi Moos da öyle kolay lokma değildir. Kaçma-kovalama, aksiyonla yüklü hikâyenin sonunda Moos kendisini takip eden Meksikalılar tarafından öldürülür. Nitekim kovboy için bir kadın, yine başa belâ olmuştur. Para Chigur’un eline geçer. Ed Tom da yaşadığı bu son hâdiseden sonra emekli olmaya karar verir.
İhtiyarlara Yer Yok hikâye boyunca hiç yan yana gelmeyen bu üç karakter etrafında şekillenen bir macera filmi. Moos’un Chigur’dan kaçmaya çalışmasını, Ed Tom’un da ikisini birden takip ederken hızla değişen bu yeni dünya karşısında bocalamasını konu alıyor. Ed Tom’un hâkim olmakta zorlandığı bu yeni dünya, keyfi işlenen cinayetlerle, cehenneme gideceğini bile bile ölmek isteyenlerle, oda kiraladığı yaşlı insanları maaşlarını çekebilmek için işkenceyle öldürenlerle, yeşil saçlı, burunlarına kemik takan gençlerle ve Chigur gibi kendi kendine lokâl anestezi ile dikiş atabilen, paradan daha önemli saplantıları olan delilerle doludur. Kovalayanın kaçanı manyetik alıcılarla takip etmeye başladığı, hava tüpüyle cinayet işlendiği akıl almaz bir çağdır bu. Meselâ şerif atının üzerinden yanan bir arabaya bakarken “arabaların böyle yandığını bilmezdim” veya bir başka sahnede “efendim lafını duymamaya başlayınca artık bir şeylerin değiştiğini anlıyorsun” der. Chigur gibi yeni nesil suçlular, salt kendi menfaatleriyle yetinmiyorlardır. Para için her şeyi yapabilen insan tipi (Moos), bu yeni nesil suçlular (Chigur) karşısında çok masum kalır. Sanki biraz da yavaş hareket ettiğini görürüz Ed Tom’un; yaşananlar karşısında biraz ağır kaldığını… Eskilerin yeni zamanlara ayak uyduramaması hâli sanatta çok sık ele alınan bir problemdir. Bu yeni dünya, manyaklara, psikopatlara aittir; İhtiyarlara Yer Yok’tur.
Günlük hayatta pek karşılaşamayacağımız tehlikeli bir atmosfere, o atmosferde bulunmamanın huzuruyla bakmak… İnsanların gerilim yüklü bir aksiyon filminden arkalarına yaslanarak keyif almaları belki ancak bu şekilde izah edilebilir.