Piyasaya sürülen yeni yargı reformu ile güvenliği önceleyen bir adalet mekanizması kurulacağı ihsas ettiriliyor. Son günlerde yaşanan olaylar da bizi buna hazırladı. 17 - 25 Aralık soruşturmalarının ardından yapılan, özgürlük öncelikli yeni yargı reformunun imkanları ile takipsizlik kararı verilerek aklanan, hükümete yakın zevatın rahatlaması ile güvenlik öncelikli yeni "yeni yargı reformu"nun zamanlamasını manidar bulan pek çok yorum yapıldı ve yapılmakta. Buraya kadar her şey olağan. Olağan dışı olan sarkacın salınmasındaki baş döndürücü hızlanma.

Süreklilik, tutarlılık, adalet ve güven algılarının hız ile aralarında doğrudan bir ilişki olduğu açık. Az çok alışılmış bir periyotta seyreden güvenlikle özgürlük arasındaki tercih değişimi bir süreklilik hissi uyandırarak yönetenlere güven duymamıza imkan sağlar. Alışılmışın çok üstündeki bir hız büyük değişimlerin öncesinde yaşanır. Güvenlik ihtiyacı baskıyı, baskı güvensizliği artırarak, arzulananın aksine güvensizlik hızla yayılır, büyür. Zihnen inançsız, fiziken yersiz yurtsuzlaştırılan toplum artık her türlü değişime hazırdır.

İktidar sözcülerinin dile getirdiği "Yeni Türkiye" sloganı korkarım bu değişime işaret ediyor. Toplumun zaten önemli bir kısmının razı olduğu bu değişim, güvenlik öncelikli yeni yasal düzenlemelerin kaçınılmaz sonucu olarak artacak güvensizlikle, diğer kesimleri de değişime hazır hale getirecektir. Ancak bu "Yeni Türkiye" iktidarın eseri mi olacak? Muktedir olan hiç bir iktidar -demokrat, otoriter veya totaliter- tutarsız görünme pahasına bu kadar kısa zamanda bu kadar birbirine tezat değişiklikler yapmaz. Demek ki buna mecbur bırakan gelişmeler başkalarınca tezgahlanıyor. Bu durumu iktidar sözcülerinin beyanatlarında da izlemek mümkün. Oyun kurucu olma hayaliyle Ortadoğu'da aktif rol alan Türkiye, amiyane tabirle "oynatılıyor".

Huzur'da, Albert Sorel'den ilhamla "Dünya gömlek değiştireceği zaman hadiseler sakınılmaz olur" diyen Tanpınar'ın tasvir ettiği hallerden birindeyiz galiba. Maharet bu sakınılmaz hadiseler karşısında takınılacak tutumun doğru olması iken, hadiseleri belirleyen pozlarındaki havası, ve ardından her gelişmenin kabahatini başkasına yıkması, başlarda  hem Türkiye ve hem de bütün Müslümanlar için İslamcı kimliği ile kitlelere ümit vadeden iktidara karşı hayal kırıklığına dönüşüyor.

Alaman Başbakanı Merkel'in "Müslümanlarla İslamcıları ayırmak gerekir" mealindeki beyanatına istinaden Akif Emre'nin "İrticadan İslamcılığa" başlıklı ihatalı yazısının çağrışımıyla söylersek: Müslüman'ın çağdaş tanımı batıya karşı çıkmamak gibi bir şartı da içeriyor artık, yoksa Müslüman değil İslamcı oluyorsunuz. Bu durumda görüntüyü kurtarmak adına batıya karşı bazen karşı çıkıyor görünse de mevcut iktidar Merkel'in kriterlerine göre İslamcı değil Müslüman tanımı içinde yer alıyor. Oysa iktidarı halk nezdinde umut haline getiren Batı ve onun sömürgeci düzeni ile birlikte hareket eden iktidarlara karşı gösterdiği muhalefet idi.

"Yeni Türkiye" görünen o ki "Yeni Müslüman" tanımını da beraberinde getiriyor. Ve bunlar olup biterken biz, yani Türkler, yani Müslümanlar iktidarıyla muhalefetiyle yine edilgen yine  seyirciyiz. İnşallah aramızdan Müslüman İslamcılar, yada İslamcı Müslümanlar çıkar da değişen dünyada alacağımız tavrı tespit ederek insanlığa alternatif çareler sunarlar. 

ŞİİR
Hal-i pür melalimiz, bestesi Kaptanzade Ali Rıza Bey'e,  güftesi Ömer Bedrettin Uşaklı'ya  ait meşhur hicaz şarkıdaki gibi;

Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına
Ey ufuklar diyorum yolculuk var yarına
Ayrılık görünmüşken yar tutmuyor elimden
Misafirim bugün ben gurbet akşamlarına

TEMBİH
Melali anlamayan nesle aşina olmak zorundayız. Onlar istikbalimiz.