bir bilgi verilmedi; milletimiz için yaptıkları hep görmezden gelindi, fikirleri “olumsuz”landı. Bilhassa hayatın son “on beş” yılında “öteki”leştirilen, vefatından da kimsenin haberdar edilmediği Akif, bu durumdan, hamiyetperver Türk gençliğinin son anda haberdar olması üzerine, sade bir törenle Edirnekapı’ya defnedildi. 

Nesillerimiz, onun düşünceleriyle buluşabilseydi, ateşböceği düşüncelerin ışıklarına ihtiyaç duymayacaktı. Zira Güneş’in, mum ışığına ihtiyacı yoktu ve olamazdı. Dimağı imanla aydınlanan, düşüncesi Müslüman Türk’ün mukaddes değerleriyle beslenen nesiller, hiçbir zaman, kendi değerlerini asla aşağılamayacak, o fikirlerle hep yüce idealler peşinde koşacak ve uluslar arası olmanın yolunun, aslında, kendi değerleriyle var olmaktan geçtiğini bir an olsun hatırdan çıkarmayacaktı.

Genel olarak, bugünün gençliğinin, Osmanlı’nın bakiyesi aydınların seviyesinde bile bir eğitim öğretim seviyesi, ne yazık ki, yok. Okuma yazma ve okullaşma oranı daha da arttı ama o istenilen kalite bir türlü yakalanamadı. Aradaki bu farkları, o neslin temsilcilerinden olan Akif’in şahsında bizzat görmek ve bunu en güzel bir şekilde mukayese etmek mümkün. Mehmet Akif; Arapça, Farsça ve Fransızcayı bu dillerden tercüme yapabilecek derecede biliyordu; Şeyh Şibli Numanî, Camille Flammarion, Azmzade Refik, Sadi, Hafız, Muhammed Abduh, Prens Said Halim Paşa, Muhammed Ferid Vecdî ve Abdülaziz Çaviş’ten yaptığı tercümeler, bunun apaçık şahididir.(Bkz. Mehmet Akif Külliyatı, Hz. İsmail Hakkı Şengüler)

Mehmet Akif, ilk emri “Oku!” olan bir dinin mensuplarının eğitim ve öğretimden uzak olmasının derdiyle hep iki büklüm yaşamıştır. Mektep ve medreselerde İslamî ilimlerin yanı sıra fennî ilimlerin ve matematiğin mutlaka öğretilmesi gerektiğini savunmuştur. Bunları yazdığı manzumelerinde de dile getirmiş, “İnmemiştir hele Kur'ân, bunu hakkıyla bilin/Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.” dizelerinde bütün ilimlerin öğretilmesinde o ilâhî kaynaktan yararlanılması gerektiğine dikkat çekmiş ve “Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı/Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı.” diyerek bunun ilim yolundaki çabalarla olacağını belirtmiştir. 

Mehmet Akif, yeniyi sırf yeni olduğu için almak, eskiyi de sırf eski olduğu için terk etmek düşüncesinde değildir. O, bu aziz millete hangisinin daha faydalı olacağı düşüncesiyle hareket etmektedir. Batı’nın ilmini, sanatını almak ve bütün mesaimizle bu konuya yoğunlaşmak gerektiğini ikazla belirterek “Alınız ilmini Garb'ın, alınız san'atını/Veriniz hem de mesainizle son sür'atini.” diyerek ileri toplumları geçmek için bunları yapmanın şart olduğunu hem ilmin ve sanatın belli bir kesime ait olmadığını ihtar eder.

Mehmet Akif, Sırat-ı Müstakim’deki yazılarının birinde Lehistanlı bir Müslüman’ın İstanbul’da çocuğunu emanet edecek, dinî ve fenni ilimlerin bir arada okutulduğu bir okul bulamayışını anlatır. Böyle mekteplerin kurulmasını, yapılmasını ise hep başkasından beklediğimizi “Zengin, orta hâlli, züğürt, elhasıl hepimiz mektepsizlikten, hepimiz maarifsizlikten şikâyet ediyoruz; fakat hiçbirimiz bu derdin çaresini bulmak istemiyoruz. Yedi bacanak gidiyorlarmış, saatlerce süren sükût canlarını sıkmış, ‘Bir adam olsa da lâf etsek!’ demişler... Biz de tıpkı böyleyiz: Milyonlarca herif bir yere toplanmışız. “Ah bir sâhib-i hayır çıksa da çocuklarımız için mektep açsa!” diyoruz.” sözleriyle bu durumu üzülerek bu yazısında dile getirir. O dönem böyle bir okul arayışı içinde olan Üstad, bugün ülkemizde ve bütün dünyada, Türk müteşebbislerince açılan nitelikli okulları görseydi kim bilir ne kadar da sevinecekti….

Mehmet Akif Ersoy gibi deryanın bir köşe yazısında bir yönünün bile tam olarak anlatılması, asla, mümkün değildir. Onun en yakın dostlarından “Akifname” isimli eserin müellifi merhum Hasan Basri Çantay “Âkif başlıbaşına bir cihandı. Onu anlatabilmek, yazabilmek benim haddim mi? Ben Âkif’i yine yazmayacağım, çünkü yazamayacağım. Yalnız ona ait ufak tefek hatıralarımla kendimi belki avutabileceğim. İşte, o kadar.” demektedir. Onun en yakın arkadaşının Üstad Mehmet Akif hakkındaki düşüncesi bu ise diğer yazıları varın siz değerlendirin.

Şunu da rahatlıkla söyleyebiliriz ki bugün, “Asım’ın nesli” güzel işler başarıyor.