Zaman, basın mensuplarının en büyük sıkıntısı sanırım. Tabi bir çok sıkıntısı var, tek tek yazmaya kalksam kitap olur resmen. Şöyle bir bakıyorum da tam anlamıyla mutlu ve tatmin olan bir basın mensubu göremiyorum. Bu yazıyı bir suçlu aramak ya da başkalarına laf atmak için yazmıyorum. Sadece kendime neden vakit ayıramadığımı düşünüyorum ve durumu sorgulamaya çalışıyorum. 

Dedim ya yoruldum biraz. Tatil yapacak fırsatım da  yok. Zaten bu kalleş sınavlar da üst üste geldi. Beni tümden bunaltıyor. İçimden bir ses ''Ulan! bir günde iki sınav, üstüne iş mi olur. Ya işi bırak, ya sınavları'' diyor. Tabi ben bu sesi dinlememekte ısrar ediyorum. Eminim ki bir çok insan bu şekilde hayatını sürdürmeye çalııyor. 2, 3 hatta 4 farklı işte birden çalışanlar var. Ve bu sayı oldukça fazla. Ben kendimde bir tabir buldum ve bunun adını 'MÜCADELE' koydum. Siz ne koyarsınız bilmem ama bunun adı tam anlamıyla mücadele. Hayatla, düzenle, sistemle, açlıkla, sorumluluklarımızla hatta ve hatta kendimizle mücadelemizdir bizim bu yaptığımız. Bazen diyorum ki, ''bir gün yorgunluğumuza yenik düşersek.'' O zaman ne olur acaba? Bence bir düşünmek gerek...

Herkes konuşuyor!

Gazetecilik üzerinden gideceğim. Herkesin asıp kestiği, istediği gibi eleştirdiği, ''bunlardan gazeteci mi olur'' dediği ve herkesin çok iyi gazeteci olduğu bir meslekten bahsediyorum. Tabi kimilerine göre ucuz işçilik, kimilerine göre hamallık, kimine göre ise işsiz kalmamak için yapılan iş... Şimdi ''bunlar nasıl tabirler insanlara yol gösteren, onlara gerçekleri anlatan basın mensubu kendisini nasıl tanımlıyor.'' diyeceksiniz belki, ama bunlar benim tabirlerim değil. Bunlar tamamen basın camiasında çalışan muhabirlerin, kameramanların, dizgicilerin ve yayıncıların tabirleri. Bu işten o kadar yorulmuş ve yıldırılmışlar ki basın mensubu olmayı en basitinden hamallık olarak görmeye başlamışlar. Bu demektir ki bu camia'da çalışanlar hakkını alamıyor ya da haksızlığa uğruyor. Yukarıda da belirttim gazetecilik üzerinden herkes konuşup pirim yapabiliyor. Herkesin konuşabildiği ve tanımladığı bu iş tam olarak ne?

Gazetecilik nedir? 

Ben çok sevdiğim Fikret Yazıcı hocam'dan öğrendiklerimi bu kısımda devreye sokmak istiyorum. Gazeteci'nin tanımını hocamın tabiri ile yapmak istiyorum. ''Gazeteci acı içinde yaşayanları rahatlatmak; rahat içinde yaşayanlara acıyı tanıtmak mesleğidir.'' Dolayısıyla ''Gazeteci, varoluşu nedeniyle öncelikle ezilenin, gözden ırak tutulanın, dışlananın yanında olmalıdır. Dışlayan, ezen ve gözden ırak tutanla ters düşmek pahasına da olsa.''

Ben bunları yazıp baş ucuma astım. İyi bir gazeteci olmak için mücadele veren,  Gazetecilik bölümü 2. sınıf öğrencisi olarak her gece yatmadan bir defa okuyorum. Bunların doğru olduğuna da inanıyorum. Zaten Fikret hocaya da güvenim sonsuz. Amacım gazeteciliğin ne olduğunu anlatmak, direktifler vermek veya ukalalık yapmak değil. Bu işi benden kat kat iyi anlatabilecek insanlar var. Ben sadece gazeteciliğin ayaklar altına alınmasına karşı durmaya çaışıyorum. Bu öyle herkesin dışarıdan gördüğü gibi bir iş değil. İnanın bu işi yapmak öyle kolay da değil. Bu işi yapacak adamda öncelikle yürek, daha sonra mücadele ruhu olmalı. Bir akademisyen olan Ahmet Şerif İzgören'in seminerlerinden birinde mücadele ruhunu anlattıktan sonra söylediği bir söz vardı hiç unutmam. ''Bedava peynir sadece fare kapanında olur.'' Bende diyorum ki: ''eğer mücadele ruhunuz yoksa bu işten vazgeçin, diğer işlerden de.''