Dün 14 yaşında bir çocuğun intihar ettiği haberini duymayan yoktur sanırım. Bu bir öğrenci ve kendisini öldürüyor. Bir çocuğun kendisini öldürecek kadar ne problemi vardır diyeceksiniz belki ama bu durum görüldüğü kadar kolay değil. Bugün 23 Nisan çocuklar eğleniyor, hopluyor, zıplıyor ama hepsi değil. Kimileri hoplayıp zıplarken kimileri sokakta kağıt toplamak zorunda. Kimileri okullarında şiir okumakla görevlendirilmişken, kimileri ekmek bulmak zorunda. Sokakta yaşayan o kadar minik yavru var ki…
Hani Atatürk çocuklar için ‘Bu ülkenin geleceği’ demişti. Böyle bir gelecek nasıl var olacak? Böyle adaletsizliklerle dolu bir yerde hangi gelecekten bahsedebiliriz ki. Bence çocukların geleceğimiz olması için öncelikle onlara yaşam mücadelesi nasıl verilir onu öğretmemiz lazım. Okullarda şiir okutup şarkı söyletiliyor ama yaşam mücadelesini hangi çocuğa veriliyor. Bizim öğretmenlerimiz her zaman kolaya kaçtı. İlkokuldan bu güne dersime giren öğretmenler arasında toplasam 3 kişi bana gerçekten bir şeyler katmak istedi ve bu istekle derslerime girdi. Bundan daha fazlası olmadı. Bugün Üniversitede dahi sırf derse girmek olsun diye derslerimize gelen hocalar var. Bunlar bize bir şeyler katmamakla beraber bizi derslerden de soğutuyor. Zaten böyle hocalar olduğu sürece bu ülkenin geleceği iyi olmayacaktır. Yani bu durumun kaynağı ilkokuldan itibaren bize ders veren hocalar. Bunun sonucunda oluşanlar ise bütün dünyada ‘Adaletsizlik’ diye tanımlanıyor.
Bugün kimileri çok güldü, kimileri ise o gülenlere bakarak ağladı. Bunun örneğini de şöyle vereyim: Kayseri sokaklarında gezdim ve birkaç tane 23 Nisan etkinliği gördüm. O etkinliğin yapıldığı okulun dış kapısının yanında bulunan çöp kovasından kağıt çıkarmaya çalışan minik çocuklar da vardı. O çocuğun gözünden damla damla, boncuk boncuk yaş akıyordu. Elindeki kâğıda bakarak üzülüyordu. Aslında onunki üzülme değil isyandı. Ne 23 Nisan’a nede o çocuklara. Onun tek bir isyanı onu bu duruma getiren düzeneydi.