Davanın düşmesi, ya da başkanlık düzeni değil mesele. Hadiselerin cereyan biçimi ve bizim tepkilerimiz üzücü olan. Mavi Marmara konusunda iktidar partisine yakın arkadaşların izahları, akıllara zarar. Başkanlık düzeni ve süreç mevzuunda ise, MHP’li seçmenin halini anlatan en yaygın ve veciz yorum; “genel başkanın bildiği, bizim bilmediğimiz bir şeyler var muhakkak”tan ibaret.Ülke seçmeninin neredeyse üçte ikisini teşkil eden, muazzam bir kitlenin hali bu. Ya mürşidi karşısındagassalın elindeki mevt, ya lidere sadakati onuru addeden, aşağı yukarı birbirine benzer iki tutuma sığınmış, etkisizleştirilmiş seçmen.
Bu hali Gasset; "Zihin, genelde kişiliğin bir köşesine atılmış, kullanılmadığından ötürü küflenmiş, durur. Dışarıdan hazır alıp üstünde hiç kafa yormadığı, kendi akıl makinesinin üretmediği formüllerle yaşar,"diyerek tasvir ediyor. Ve ekliyor, "Düşünmek için yaşamayız, tersine: hayatta kalabilmek için düşünürüz"diyerek düşünmenin hayalîliğini şöyle vurguluyor: “Düşünmeliyiz,çünkü düşünmek, yaşama egemen olma yolunda yapabileceğimiz, yapmak zorunda olduğumuz tek denemedir de onun için (…) Düşünce, insanoğlunun kendi kendisinin efendisi olması için tek yoldur (…) Günümüz insanı giderek o efendiliği yitirmekte ve bizde sanki insanlık düzeyinin altına düşüyormuş gibi bir izlenim uyandırmakta."
Bu düşünceler zihnimi yakarken, Beşiktaş’taki hain saldırının haberi düştü ajanslara. Konuyla ilgili konuşan bakan, “oklar PKK’yı gösteriyor” diyerek, tamda içinde bulunduğumuz duruma uygun bir açıklama yaptı. “İlk bulgular”, “görünen” falan yerine, paganlaşmanın sembolü, cahilliğin zirvesi, cahiliye âdeti, “fal okları”nı çağrıştıran bir deyimle.
Saydığım bu üç olay bile, halimizin vahametini ortaya koymaya yeter diye düşünüyorum. “Bile” sözcüğünü, olayların önemsizliğine istinaden söylemiyorum. Bütün önemlerine rağmen, birkaç gün sonra çıkacaklar, düşünmekten uzak zavallı zihinlerimizden. Biz başka hazır elbiseleri alıp giydireceğiz, zavallı beyinlerimize.
İsmet Özel’in meşhur şiirinin adını başlık yaptım yazıya. Üstat “Yahudi olmamak” derken, iradesini, düşünme kabiliyetini, ruhbanlara, şeyhlere, rabbilere, emirlere, başbuğlara, reislere devretmemeyi mi kastediyor acaba?
Muhammed Esed’in: “Siz kendinizi unutarak diğer insanlara erdemli olmayı mı öğütlüyorsunuz- hem de ilahî kelâmı okuyup durduğunuz halde? Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız?” diye tercüme ettiği, Bakara Suresi’nin 44. Ayet’i, sadece “kitabı okuyup durduğunu” zannettiğimiz “ulemaya” hitap etmeyip, bu tiplerin olacağı ihtarıyla bizi de düşünmeye, akletmeye çağırmıyor mu? Yahudileşmek, Allah’ın emirlerini eğip bükerek, ilahi bir kisve altında paganlaşmayı mı ifade ediyor?
Yazıyı bu gün bana daha anlamlı gelen, daha sarsıcı duyduğum dizeleriyle bitirelim İsmet Özel üstadın.
“Evet, ilmektir boynumdaki ama ben
kimsenin kölesi değilim
tarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftaya
tarantulaymış benim adım diyecek değilim
tam düşecekken tutunduğum tuğlayı
kendimerabbbellemiyeceğim
razı değilim beni tanımayan tarihe
beni sinesine sarmayan
tabiattan rıza dilenmeyeceğim.
…
Yağmur yalnız yağarken yağmurdur
sen yalnız senken sensin
…
Dostlarının eşiğine varınca başlıyor
senin diasporan.
Herkesin bahanesi var, senin yok
…
evlerin olanca tınısı dindiği zaman
kısıldığı zaman bütün şarkıların kanatları
fokurtum dokunacak herkese yedi ırkın kavşağından.
Yahudi değilsem bile
bendeYahudalık da mı yok-
Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan?”