Öncelikle iki genç yakınımı çok elim bir kazada kaybettim… Allah rahmetini esirgemez inşallah. Meşum darbe teşebbüsünü de taziye evinde öğrendim. Hala havsalam almıyor. Ardından bir yakınımı daha kaybetmenin hüznünü yaşadım. Çalıştığım sektörde de bu yıl yaşanan yoğunluk ta ayrıca zikre değer. Yazmaya, hatta okumaya bile pek fırsat bırakmadı. 

 

Geride bıraktığım elli yılda böyle bir yaz görmedim. Allah hayırlara tebdil etsin. 24 yaşındaki kardeşi balık tutarken ırmağa düşünce, kurtarmak için gözünü kırpmadan suya atlayan 28 yaşındaki ağabeyi aynı anda kaybettik ve birkaç gün sonra ulaşılabildi cenazelerine. Daha onları yeni toprağa vermişken, kardeşlerinin üzerine tank süren, kurşun, bomba yağdıran hainlerin önüne, göğsünü siper eden yiğitlerin çıkışına şahit olduk. Acı ve kıvancı beraber yaşadık bu yaz. Allah ne bu hainleri semirtip azdıracak gafleti, nede böyle bir ihaneti yaşatmasın inşallah bir daha aziz milletimize.

 

15 Temmuz bize millet olduğumuzu, birlik ve beraberliğin önemini hatırlattı yeniden. Bunun Kıymetini bilelim ve siyasi ihtiraslara kurban etmeyelim. Peki, süreç öylemi gelişiyor. Sanki öyle gelişmiyor gibi. Bunun birinci ağızdan tespiti Cumhurbaşkanı’nın “at izi iti izine karıştı” beyanı oldu. Terörist, tanımı gereği zaten hukuk dışıdır. Devlete düşen titizlikle ve hukuk içinde davranarak sorunları halletmek olmalı. Aksi halde devlete yuvalanmış illegal yapının/yapıların oyununa geleceğimiz açık. Sanırım Cumhurbaşkanı’nın beyanı bu endişeden kaynaklanıyor.

 

Adli yıl açılış töreni de “Yenikapı Ruhu” adı verilen beraberlik sürecine gölge düşürdü. Tören değil mekân tartışma konusu yapıldığına göre, bu sorun aşılabilmeliydi. Burada sorumluluk Yargıtay Başkanlığında diye düşünüyorum. Tören sahibi aynı zamanda mekân sahibi de olmalıydı. Mevcut anayasal düzenimizde Cumhurbaşkanı, yürütmenin başı olarak tanımlandığına göre,  Ana Muhalefet ve Barolar Birliği’nin itirazları pek haksız görünmüyor. Erkler ayrılığı esası görüntü olarak ta gözetilmeliydi. Malum hukukta usul esastan evvel gelir.

 

Dış politikadaki baş döndürücü gelişmeler ise başlı başına derin ve ciddi çalışmalara konu teşkil edecek kadar önemli. Konunun önemi aşikâr ama şimdilik şu kadarına değinelim. Suriye politikamızın yanlışlığı son yaşananlarla ortaya çıkmıştır. Bu herkesçe kabul edildi. Ancak daha önemli bir husus ortaya çıktı ki, hükümet dış politikada muhalefetin de görüş ve düşüncelerini dikkate almalı, milli politikaları en geniş katılımla belirlemelidir. Aksi gördük ki hüsran.

 

Hülasa edersek, son yaşananlar göstermiştir ki, bu ülkede huzur ve güvenin teminatı, devletin bekası, milli birlik ve beraberlikten geçer. Milli birlik ve beraberliğin yegâne yolu ve teminatı ise (demokrasiye dair tanım farkları ve teorik çekincelerim saklı kalmak şartıyla söylüyorum) demokrasidir. Demokrasi çoğunluğun istediğini yapması değil, her kesimin ağırlığı nispetinde oluşturulacak politikalara katılması, yönetimde temsil edilmesi demektir. Yenikapı Mitinginde bu ruh, yönetilenler ve yönetenlerce karşılıklı bir mesaj olarak verilmiştir. Ancak bu ruhun devam edeceği, vücut bulacağı yer TBMM’dir. Olağanüstü hal uygulanan bir dönmede, Meclis tatile girerek bu ruhu zedelemiş, demokrasi nöbetlerinin ne anlattığını korkarım anlamamıştır. Meclis hızla milli birlik ve beraberliği hayata geçirecek, demokrasiyi işler kılacak düzenlemeleri yapmalıdır.

 

Unutmayalım “Sultanahmet Mitingi” Milli Mücadele için gerekli ruhu vermiştir ama “İstiklal Harbi”ni idare eden ve kazanan TBMM’dir. Bu çatı altında vücut bulan milli birlik ve beraberliktir.