Ama cemaatler yaratılmaz, bir zümreye ya aitsindir ya da değilsindir. Sosyal ağların yaratabileceği şey bir alternatif (ikame). Cemaat ile ağ arasındaki fark şu: sen bir cemaate aitsindir, ama ağ sana aittir. Dizginler elindeymiş gibi hissedersin. Dilersen arkadaş eklersin, dilersen silersin. İlişkin olan önemli insanların kontrolü senin elindedir. Sonuç olarak insanlar kendilerini biraz daha iyi hisseder, çünkü bireyci çağımızın büyük korkusu yalnızlık, terk edilmişliktir. Ancak internette arkadaş ekleyip çıkarmak o kadar kolaydır ki, insanlar sokağa çıktıklarında, işe gittiklerinde, mantıklı bir etkileşime girmeleri gereken çok sayıda insanı bir arada bulacakları herhangi bir yerde gerekli gerçek sosyal becerileri edinmeyi başaramazlar. Harika bir insan olan Papa Francis, seçildikten sonra ilk röportajını İtalyan gazeteci ve ateistliği kendinden menkul Eugenio Scalfari’ye verdi. Bu bir işaretti: Esas diyalog sizinle aynı şeylere inanan insanlarla konuşmak değildir. Sosyal medya bize diyalog kurmayı öğretmiyor, çünkü anlaşmazlıktan kaçınmak çok kolay. Ancak insanların çoğu sosyal medyayı bir araya gelmek veya ufuklarını genişletmek için değil, tam tersine, kendilerine kendi seslerinin yankıları olan sesleri duyacakları, kendi yüzlerinin yansıması olan yüzleri görecekleri bir konfor alanı yaratmak için kullanıyor. Sosyal medya çok kullanışlı ve keyifli bir tuzak.”

Böyle olmasına rağmen sosyal medya kaçınabileceğimiz bir alan değil. 1999 depremi esnasında sık söylenen bir söz vardı; “depremle yaşamayı öğrenmeliyiz.” Galiba sosyal medya da birlikte yaşamayı öğrenmemiz gereken bir afet.

Fatma Barbarosoğlu, sosyal medya aracılığı ile (twitterdeki hesabından) “21. Yüzyılın ruhunu sosyal medya fenomenleri üzerinden görmek mümkün. Hiçbir şey üretmeden, sadece “kendilerini yayınlayarak”, başka insanları meşgul ediyorlar. Başkalarını derin meselelerle değil, kendileri ile meşgul ettikleri için de kazandırılıyorlar” tespitini yapıyor.

Ancak diğer taraftan yine Bauman, “günümüzde sosyal medyada olmayan sosyal olarak ölüdür maalesef” gözlemini de dile getiriyor. Bütün bunları sosyal medya maceramda kendimle yaptığım hesaplaşmaların çaresizliği ile dile getiriyorum.

Bir taraftan sosyal medya sayesinde çok nadir bilgilere, dikkat çekici fotoğraflara, hatta Saadet Özen’in zaman zaman paylaştığı gibi, tarihi ve anlamlı görüntülere ulaşabiliyorum. Son yayınladığı görüntüde Halide Edip’ten, Falih Rıfkı’ya birkaç tarihi şahsiyetin, Trakya’da bir teftişteki görüntüleri muhteşemdi. Tarih canlandı adeta. Filmlerden İstanbul görüntüleri de son derece ufuk açıcı.

Yayınevlerinin yeni kitaplarını da güncel olarak takip etmek mümkün. Diğer taraftan kitap yorumları ve alıntılar da oldukça zengin ve yararlı. Sanata dair de izleyebileceğiniz “kaliteli” hesaplar mevcut. Ve ben bunları, hemen hemen sadece bunları takip etmeye çalışıyorum. Buna rağmen çok zamanımı harcayıp az hâsıla elde ediyormuşum gibi geliyor. En iyimser yorumla keçiboynuzu gibi, bir dirhem şeker uğruna bir çuval samana katlanıyoruz.

Dünya ahvalinden haberdar olmak için ise özel bir çabaya lüzum yok, öğrenmeniz istenilen haber, yorumlamanız ve inanmanız istenen biçimiyle size mutlaka ulaştırılıyor zaten. Tek tük aykırı hesaptan çarpıtılmamış haber alabiliyorsunuz. Yaygın medya haberlerinin sağlamasını ben Zaytung’la yapıyor ve bir ortalama tutturabiliyorum hakikate dair.

Dostlarla iletişim meselesi ise cep telefonunun icadıyla zaten yepyeni bir kaosa yuvarlandı. Daha önceleri bayramlar ve yeni yıl ile sınırlı olan tebrikat, ibadet ve murakabe vesilesi olup içe dönüşü gerektirirken, kabak çiçeği gibi dışa açıldığımız kandillerle başlayarak, Cuma tebriklerine, oradan Perşembe gecesi tebriklerine ve Hicri, Miladi, Rumi takvimlerin hepsine göre ayrı ayrı kutlanan önemli gün ve gecelere doğru genişleyerek, yılın her gününü kapsadı neredeyse. Her anlarından haberdar olabilmemiz sebebiyle, dostlarımızın her birinin doğum günü, evlilik, nişan, nikâh yıldönümü, çocuklarından kaynanalarının annesine kadar kutlanacak günleri, uzak yakın vefatalar da ayrı bir husus.

Sosyal medya afetiyle yaşamak mecburiyetindeyiz madem, olabildiğince yararlı ve/veya az zararlı hale getirebilmek için, somut olarak, günlük hayatımızda ne yapabiliriz? Bu hususu hep beraber düşünelim ve çözüm önerileri getirerek müzakere edelim.

İşte en güncel ve önemli mesele bu!