Halk edebiyatının en zengin alanıdır. Anadolu halkı bütün acılarını ve sevinçlerini türkülerle dile getirmiştir. Halkın derdini, neşesini, dünya görüşünü yansıtır.
Türkülerde aşkı, sevdayı, ayrılığı buluruz. Türküler bizim insanımızın en saf en temiz duygularının yansımasıdır. Halkın duygularını halkın sözleri ile bizlere anlatır türküler.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu "Ne zaman bir köy türküsü duysam şairliğimden utanırım" diyor.
Türküler o kadar duru o kadar içten ki ,doğanın insanın yansımasıdır adeta bu yüzden şairlerimizi de kıskandırır bazen de ilham verir.
Bir yerde okumuştum ‘‘ Türküler yüreğimizin dili, başımızın sevda yelidir. Anadır, bacıdır, kardeştir, gurbete gidip dönmeyen oğul, hasret çeken yavukludur, Anadır, Anadolu’dur türküler. ‘’ diyor. Düşünsenize yıllardır unutulmayan hala söylenen hala aynı duyguları hissettiren ruhu eskimeyen kaybolmayan, yıpranmayan, türkülerle başbaşayız. Her anımızda hislerimizin en güzel tercümanıdır...
Yaşama sevincinden tutunda ölüm acısına kadar, vefayı, vefasızlığı, hasreti, sevgiyi, inancı, direnci, aşkı türkülerle dile getirmişiz. İçimizi, acımızı, sevdamızı türkülere dökmüşüz.
Bakın Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun dizelerine…
“Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana südü" gibi candan
Ana südü" gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz”.
Bazen en güzel tesellimiz olmuştur.
Bizim coğrafyamız, anamız, yarimiz, gurbet ellerde tek teselli kaynağımız olmuş türküler. Memleketin bozkırından, dağından, toprağından pınarlarından, deresinden, bağından , bahçesinden haber beklerken rüzgarlarla selam yollamışızdır.
Bilirizki; türküler de, türküleri yakanlar da çoğu zaman kimsesizdir...
‘’ Türküler değil midir? Buram buram hasret kokan toprak gibi; Emek gibi, ekmek gibi, ter gibi, bir çocuğun elindeki taze somun gibi... Türküler değil midir? dünyanın en muhteşem gelini, en sabırlı anası... Türküler değil midir? Özümüz, sözümüz, gözümüz; yollarda yoldaş olup dağlar denizler aşan bizimle... ‘’
Aşık Veysel , Neşat Ertaş olmasaydı düşünsenize nasıl sığdıracaktık bu kadar duyguyu içimize. Dolup taşmaz mıydı bunca duygu ? o zaman nasıl dile gelirdi acılar , sevdalar ,hasretler … Aslında Türküleri dinleyerek bi bakıma arınmışlık yaşamıyor muyuz ? Arınmıyor muyuz tüm yük olan duygulardan , arayışımızı sonlandırmıyor muyuz ? Duygularımızın kaybolmuş kimliklerini bulmuyor muyuz ?
Vücudumuzda bulunan kiri, pisliği, çirkefliği, nasıl su ile arındırıyorsak ruhumuzu da türkülerle arındırıyor ve temizliyoruz… Çoğunun söyleyenini bilmediğimiz, hikayesini kendimizce uydurduğumuz bu türküler; Anadolu insanının , bizim karakterimizdir aslında. Kaybettiğimiz sevgimizi , saygımızı, hoşgörümüzü , insalığımızı , adaletimizi, vicdanımızı bulduğumuz yerdir…
Bu yazımı hocam Bayram Durbilmez’in meşhur bir sözü ile sonlandırmak istiyorum ,
TÜRKÜ BİLMEYEN TÜRK’Ü BİLMEZ.!