Cavit Orhan Tütengil, “Türkiye’de İçtimai Değişmeler ve Yol” başlıklı çalışmasında, yolların tesirlerini anlatırken,(yolların köylere ulaşmasıyla, yeni değerlerde köylere gitmekte) “… eski inançları ile çatışma halinde olmayan değerler kolaylıkla, çatışma halinde olanlar ise güçlükle, fakat değiştirilerek kabul edilmekte, değer çatışmaları çift ahlâk kaidelerine yol açmaktadır… Türkiye’deki içtimaî değişmelerde yollara, okullar kadar büyük önem verilmesinin gerektiğini hatırlatan (yabancı araştırmacılar), yeni iş sahalarının açılmasını, ekili toprakların genişlemesini, turizmin önem kazanmasını, Türklere açılan yeni terakki imkânları"nı yolların meydana getirdiği büyük değişikliklere bağlamaktadırlar. Bu değişiklikler "eski Türk misafirperverliği"ne son verecek, "zamanla inkişaf eden ticari zihniyet eski hayat şekline has diğer birçok meziyetleri de ortadan kaldıracaktır.” Tespitini yapıyor.

Öyle oluyor nitekim.Tütengil Hoca 1957 yılında yazıyor şu satırları: “Demir ve kara yolu üzerindeki köy ve kasabalarla taşıtların günün belirli saatlerinde hareket ettiği yerlerde "alaturka" saat unutulmakta, gazetelerin havadisleri yayma hızı da, Türkiye’yi ve dünyayı küçültmede radyonun yanında rol oynamaktadır.” Yine aynı çalışmada, (çalışmanın yapıldığı 1957 yılı esas alınarak) elli yıl önceki imkânlarla 69 saat olan Kayseri – Ankara ulaşım süresi 5 saate düşüyor bilgisi verilmiş.

Bu mukayeseler elbette yapıldı, yapılıyor ve değişim tespit edilerek medenileşmeye, gelişmeye hasılı iyiye yoruluyordu. Ancak bu durum son yıllarda tartışılmaya başlandı. Çünkü tabiatla kurduğu münasebet tektipleşerek –batının dayattığı hoyrat ve hasta medeniyet anlayışına dönerek – dünyadaki hayat sürdürülemez olma tehlike ve tehdidi ile karşı karşıya bulunuyor. Yani maddi anlamda “yol yapmak” yetmiyor. Türk siyasi hayatına “yol” ve “abidevi yatırımlarla” girmiş siyasi oluşumların (Menderes’ten, Erdoğan’a) eksiği maddi olarak yol yapıp, manevi “yol”dan sadece söz etmeleri belki de. Asfalt ve beton bizi biz yapan değerlerin üzerine dökülüyor.

Yol ve İnsan bağı varoluştan kaynaklanan (ontolojik) bir bağdır. İnsan “yolcu”dur haddi zatında. “Yolculuk” “yol” ve “zaman”dan doğan yol hikâyesidir desek yanlış olmaz.

Ülke gündeminde, yoğun bir şekilde iki partinin kongresi var. İlki AKP’nin sürpriz (!)kongresi. Yapılacağı kesin, kimin ne olacağı meçhul. Aday yok, yarış yok. Demokrasi anlayışının düzeyi: “(AK Parti… İl Başkanı) temayül yoklamasının sayımının komisyon üyelerince genel merkezde yapılacağını söyledi. Sonuçlar açıklanmayacak...” olarak sembolize edilebilir. Bir başka il başkanı da o günlerde kavgalı geçmiş bir CHP kongresine telmihle, “işte demokrasi şöleni” diyordu bu yoklamalar için. Dolayısıyla bu demokrasi algısında, kongre değil kapalı kapılar, kulisler, köşkler, saraylar falan önemli görünüyor. Kongreye bir iki gün kala “aday” açıklanacakmış! Ama oylama yapılacak… Kongre olduğu için oylar sayılıp sonuç ilan edilecektir…

İkincisi MHP’nin kongresi. Burada çok dinamik bir süreç yaşanıyor, oldukça demokratik. Zira yapılmayacağı genel merkez tarafından açıkça ilan edilmesine rağmen, adaylar ve taraftarları var ve şimdiden çalışıyorlar. Burada Genel Merkez dâhil bütün taraflara çok önemli bir sorumluluk düşüyor. “Yoldaş” hukukuna riayet. Makul bir zamanda demokratik yolla yapılacak bir kongre, kim kazanırsa kazansın, MHP ve Türkiye’nin hayrına olacaktır. Genel Merkez, kongrenin tek  “yol” olduğunu görmeli, başka gelişmelerin önünü kapamalıdır. Adaylar ise,“zaman” hususunun da yol kadar önemeli olduğunu anlamalı, acelecilikten vazgeçmelidirler. Bütün adaylar Bahçeli başkanlığında hemen bir araya gelmeli, bu “tek yol”un, yolu açılmalı, zamanlaması müştereken yapılmalıdır. Ülkede gerçek demokrasi şöleninin yaşanabileceği mecra olarak MHP, hem gündemde hem de umuttur. Taraflar bunun idrakinde olmalıdır. İkinci bir Muhsin Bey vakası, sadece MHP’nin değil ülkemizin de kaldıramayacağı bir travma demektir ki, kimsenin milletin umutlarını kırmaya hakkı yoktur. Hele milliyetçiyim diyenlerin hiç yoktur. AKP kongresinden önce ve terörle mücadele henüz tam şekil almamışken, iktidarın ne yapacağı meçhulken yapılacak bir MHP kongresi, doğru bir zamanlama içermez gibi. Ne taktik, nede stratejik açıdan, diğer adaylar bunu görmeli. Yıllar sonraya atılmış bir kongrede mevcut dinamizmi öldürür, yada bölünmelere yol açabilir. Genel Merkezde bunu anlamalı.

“Çölde yolunu şaşıranlar gibi biz şimdi zaman içinde kaybolmuş kimseleriz.” Diyor Ahmet Haşim, zaman algımızın neleri ifade ettiğini, yeni saate geçince neleri kaybettiğimizi anlattığı, o muazzam“Müslüman Saati” yazısında. Ne yeni ölçü, nede dışarıdan yapılan tazyikler Müslümanları da Milliyetçileri de -ki doğrusu Milliyetçi Müslümanlar olmak üzere tek bir kitleyi ifade eder, peş peşe yapılan son iki seçim bunun delilidir- kendileri olmaktan çıkarmamalıdır. Bu gözle görülen maddi yollardan değil, inanç ve düşüncemizin esasını oluşturan manevi yollardan geçer. “Yolcu yolunda gerek” sözü vakit kaybetmemeyi, zamanı işaret ettiği gibi, sınırı, mecrayı, mekânı, yoluda ifade eder. Yolunda olmayana da, yola çıkmayana da “yolcu” denmez.    

Ez cümle “titre ve kendine dön” ikazı,Türkler için hiç bu kadar acil ve tüm insanlık için hiç bu kadar elzem olmamıştı.