Özellikle İstanbul gibi büyükşehirlerin şiirlere, şarkılara, romanlara ve hikâyelere mekân olmasına alışkınız. Bu yüzden ilimizin de edebiyatta yer bulması hem şehrimiz hem de öykü adına önemli. Sait Faik’in “Üçüncü Mevki”sinde olduğu gibi Kayseri’yi romanlarda, hikâyelerde görmek bizi heyecanlandırıyor. Günümüzde İç Anadolu’nun model şehri olan Kayseri’yi kalemine alacak kişiler de elbette bu şehirle bir gönül bağı kurmuş kişiler olmalı. İşte o bağı çok uzaklarda olmasına rağmen sıcacık tutan bir yazardan ve kitabından bahsedeceğiz.
Uğur Gözde Eren ve “Bizim Öykülerimiz” buram buram Kayseri kokan çok değerli bir öykü kitabı. Kitapta üç bölüm ve toplam on iki hikâye yer alıyor. Topluca okunduğunda bir roman bütünlüğüne yaklaşmasından dolayı öyküler birbiriyle sıkı ve sıcak bir bağ ile bağlanmış. “Bizim Öykülerimiz”in yazarının Kayserili olması özellikle ilgimizi çekiyor tabi ki. Ancak onu köşemize taşımamızın nedeni Kayseri ile ilgili çoğu anılarda, fotoğraflarda kalmış adetleri öykülerine serpiştirip öykü tadında sunması.
Bir genç kızın evliliğe adım adım yol alışı ve bu süreç içinde adetlerin ayrıntılara kadar anlatılışı öyküleri okunur kılıyor.
Elbise seçiminden çeyiz dizmeye, hamam âdetinden damatın kız görmesine, kınadan düğüne birçok ayrıntı öykü tadında gözler önüne sererken çoğu unutulup gitmiş belki de son temsilcileriyle yaşayan adetler anlatılıyor.
Ayrıca yazar deneyimlerinden yola çıkarak anlattığı bu öyküleri kendi fotoğraf albümünden yararlanarak bir nevi öykü albümü yapıyor. Bunu yaparken anlıyoruz ki Uğur Gözde EREN aynı zamanda çok iyi bir gözlemci ve iyi bir hafızaya sahip. Gözlemlerini büyük bir beceriyle kurguyla birleştirip sunmasını beceriyor. Bu da öykülerini okunur kılıyor. Yazarın özyaşam öyküsünden izler kalın çizgilerle yer alıyor bu kitapta.
Kayseri ile ilgili adetlerin yanı sıra eski Kayseri’den önemli isimler de yer buluyor öykülerde. Öyle ki, bu önemli isimlerden birisi ve dönemin Kayseri’si Uğur Gözde Eren’in satırlarına şöyle düşüyor: “Bir zamanlar, Kayseri sıcak ve pislikten karasineklerin hücumuna uğramış. Zamanın belediye reisi, kısa boylu,kambur ama çok zeki bir belediyeci olan Osman Kavuncu imiş. O küçük boylu “büyük” adam akıllara durgunluk veren bir duyuruyla sinek mücadelesinde çok başarılı olmuş, neredeyse kesin başarıya ulaşmış.
Kenar mahallelerde, ara sokaklardan akan pis kanalizasyon suları ile çok çabuk çoğalan bu karasineklerden en çok fakir halk rahatsız oluyor, bu arada salgın hastalıklarla mücadele güçleşiyormuş. Osman Kavuncu sinekleri yok etmek için:…”
Evet, bu satırların devamında Rahmetli Osman Kavuncu’nun o meşhur ilanı yer alıyor.
Bunu da Kayseri’de bilmeyen yoktur neredeyse. Biz yine de öyküden alıntılayarak devam edelim. “Herkes öldürdüğü sinekleri tenekeye doldurup belediyeye getirirse tenekesi altmış liradan satın alınacaktır.”
Ayrıca dağıttığı yardım malzemeleriyle de halkın sevgilisi haline gelen Osman Kavuncu böylelikle öykü dünyasında da bir kahraman olarak yerini almış.
Günümüze bakacak olursak şehrimiz nerden nereye gelmiş. Şimdi Kayseri, Türkiye’nin en modern şehirlerinden birisi. Yazar Kayseri’nin son halini görmüş müdür görmemiş midir bilinmez. Ancak bilinen şudur ki eski Kayseri gözümüzün önünde bir “öykü” ile tekrar canlanıyor, adeta geçmişe yolculuk etmişiz gibi heyecan veriyor.
Devam edecek….