Aslına bakarsanız günbegün takip etmek bile hayli sıkıntı verici, bunaltıcı. Çünkü ülkem adına kaygılara kapılıyorum. Ümitsizliğe düşüyorum.

Kenarda oturup herkese sen haklısın demekle de olmuyor. Ama kesin olan şeyler var. Öncelikle kesin ve net olan şey şu. Hükümetin ve başbakanın bazı söylemlerinden, bazı icraatlarından rahatsız olan insanlar var. Bunlar duyulmalı ve dinlenmeli.

Bu kadar insanın yalnızca manipüle edilerek sokağa çıktığını düşünmek, bu rahatsızlıkları görmezden gelmek anlamına geliyor. Hükümet, başbakan ve tüm Ak Partililer etraflarına verdikleri bu rahatsızlıkları görmeli, kendilerine itiraf etmeli ve gereklerini bir an önce yapmalılar.

Öte yandan; eylemlere yapılan her türüyle katılan ya da destek verenlerin de dikkat etmesi gereken şeyler var. Ortaya çıkan durumdan yararlanmak isteyenlere çanak tutmamak konusunda hassasiyet göstermeliler. Çünkü kaş yapayım derken göz çıkarmaya kapı aralama riskini de her gün içimiz titreyerek yaşıyoruz. 

Bu ülke ve bu millet bizim gözümüz. Bir gözümüzle öteki gözümüz arasında rekabet mümkün mü? Buradan hükümetin diğer gözümüz olduğu gibi bir anlam çıkarılmamalı. İki gözümüz bu ülkede yaşayan ve vatanını, milletini sevdiğinden kuşku duymadığım, kamplara bölünmüş gibi gözükseler de yerine göre birlik ve beraberliklerini sergilemekte tereddüt göstermeyen bütün halkımızı kastediyorum. 

Mesela, camilere sığınan eylemcilerin belki o an düşünmeden yaptıkları bu işin ne derece büyük provakasyon malzemesi olabileceğini hepimiz biliyoruz. Ama bakın öyle olmadı. O an yaşanan durum nedeniyle, farkında olmayarak, ya da daha önce hiç gitmediği için camiye ayakkabıyla girilmeyeceğini bilmeyen gençleri bahane ederek kimse ayağa kalkmadı. 

Şayet o camilerden birine bir Fransız, ayakkabısıyla girmiş olsaydı iş nerelere giderdi? Bunu düşünmek isteyen var mı? Üstelik daha kısa zaman önce “Balyoz” eylem planı iddiaları arasında yer alan, camilerin halkın infiali için kullanılması gibi durumlar söz konusu olabilecekken hassasiyetlerimizin kullanılmamasına büyük özen göstermeliyiz.

Sokaklara çıkanlar, evlerinde oturup seyredenler bu tecrübeden çok şey öğrendiler. Aslında ortak duyarlıklarımız, bütün görüş ayrılıklarımızı kenara bırakmamızı sağlayabiliyor. Birlikte yaşamak istediğimiz sürece bunu dünyaya örnek olabilecek şekilde yaşayabiliyoruz. 

Talep tutarlı olmazsa alınacak sonuç da elbette tutarsız bir sonuç olacaktır. Elbette eylemciler hükümetin istifa etmesini isteyebilirler. Fakat şayet bu hükümet eylemcilerin bu isteğini yerine getirmezse ne olacak? Hükümet istifa ederse ve yeni gelen hükümeti istemeyenler sokaklara dökülüp yeni hükümetin istifasını talep ederse ne olacak? 

Demokrasi denilen yönetim sistemi, her tür protestoyu, itirazı dile getirmenin yoludur. Fakat işleyişi yine kendi yöntemleri içerisinde kalmak zorundadır. Demokratik taleplerin sonuçları ancak seçim sandığında karşılığını bulabilir.

Bir devrim mi söz konusu. Birileri devrim mi gerçekleştirmek istiyor. O zaman şu soruyu soracağız? Arzu edilen ve kalkışılan bu devrim mevcut sistemin yerine neyi ikame edecek? Sosyalizmi mi? Proleterya diktatörlüğünü mü? Yoksa Taksim Cumhuriyetini mi? 

Proleterya diktatörlüğü veya sosyalizm talebi, bugün sokağa dökülen insanların ne kadarını ilgilendiriyor? Bu ayrı bir soru? Ama şayet Ak Parti gitsin de yerine kim gelirse gelsin diye sonunu düşünmeyen bir hareketle karşı karşıyaysak, böyle bir hareketten doğacak devrimin neye benzeyeceğini düşünmek bile istemiyorum.

Bir de şu var, gerek sağda yer alan, gerekse liberal kanattan bir çok köşe yazarının sıklıkla tekrar ettiği, hatta zaman zaman dalga geçtiği gibi, Demokrat Parti iktidarından beri seçimle iktidara gelemeyen CHP’nin iktidara gelmesi için üretilebilen tek yol bu mudur?

Adı ne olursa olsun, bu memlekette hiçbir insan hiçbir başbakanı sevmek zorunda değildir. Sevmediğini yüksek sesle dile getirme hakkına da sahiptir. Fakat bir başbakandan kurtulmanın yolunu ararken dikkat edelim bindiğimiz dalı kesmeyelim. Nihayetinde hükümet indirmek internetten film indirmeye benzemiyor.

Çünkü, inançlarımız ve düşüncelerimiz yelpazenin neresinde bulunursa bulunsun, hayatta tutunduğumuz tek dalımız ülkemizdir. Bunu unutmayalım...