Ancak o zaman anlayabildim. Zaten beni en çok huzursuz eden şey, kendimin mevcut halinden hoşlanmamaktı. Sürekli, ben böyle olamam, bu sana yakışıyor mu, bunu Kabul edemem türünden itirazlarım vardı. Başkasını olduğu gibi Kabul edebiliyordum, ama kendime bu toleransı gösteremiyordum. Bu tamamen kısır döngüye dönüşüyordu. İçimin içinden çıkamıyordum. Neye başlayacağıma, nereden başlayacağıma, nasıl yapacağıma bir türlü karar veremiyordum. Kendimi olduğum gibi Kabul etmeyi başardıktan sonar epeyce rahatladığımı söyleyebilirim. Ama asla rehavete kapılmadım. Aramaya, sormaya devam ettim. Hem de daima...
Süreç diye bir sözcüğe değinmiştim. Bu kelimeyi kullandığımız yerde, hem bir zamandan, hem de o zamana ve zaman içindeki şartlara bağlı aşamalardan sözetmiş oluruz. Yani bir tohumun çiçek olması nasıl bir süreçte gerçekleşiyorsa, bir yaranın iyileşmesi de süreçle gerçekleşir. Biz bilmiyoruz, bir tohum çiçeğe dönüşürken düşünüyor mu, düşünmese bile acı çekiyor mu? Haberimiz bile yok. Bunu ancak kendi hayatımızda müşahade edebiliyoruz. Bırakın diğer canlıları, burnumuzun dibindeki diğer insanların içinde olup bitenlerden habersiziz. Feryatları bile duymuyor, anlam veremiyoruz. Bildiğimiz ve anladığımız tek şey var. Kendi yaşadıklarımız...
Bazen sırf anlaşılma zevkini tatmak için, anlamasını istediğimiz ayrıcalıklı yakınlarımızı acılarımızın içine sürüklemeyi arzu ediyoruz. Sevdiklerimizle aynı acıları çekiyor olmak bize garip bir zevk veriyor sanki...
Çok farkında olmasak bile, en büyük acılarımızı kendi elimizde olan yazgımıza müdahale edemediğimiz durumlarda yaşıyoruz. Kuşatılmış olmak, başkalarının beklenti ve istekleriyle kendi arzularımız arasındaki çatışkıyı derin bir şekilde yaşamak bizi boğuyor. Bunaltıyor. Ama şunu bilmiyoruz. Bizim yönetebileceğimiz yazgı anlarla, içinde olduğumuz, yaşadığımız anlarla sınırlı. O anda alacağımız karar geleceğimizi kurabilir. Oysa biz geleceği kurgulamaya çalışırken, o geleceği oluşturacak anları, saniye saniye kaybediyoruz ömrümüzden. Bir bakmışız ki yıllar geçmiş. Hiç hesapta olmayan bir gelecek zamanı yaşıyoruz yıllar sonar. Bu yüzden beni en çok rahatsız eden şey harcanmışlık duygusudur. İmkan olsa, bambaşka bir insane olacağımı düşünerek hayıflandığım zamanlar oldu. Ama bundan epey vakitler once vazgeçtim. Keşke kelimesiyle kendimizi temize çıkarmak kestirme bir yol gibi gözükse de, anları doğru yaşayıp, keşkelerle boğuşmamayı tercih ederim şimdiki aklıma sorarsanız.
Tam da burada bir hatırlatma daha gerekiyor. İnsan daha kendini bile anlayamımışken, kimden kendisini anlamasını bekleyebilir. Kendinden habersiz insanlardan anlayış beklemek yalnızca çaresizliktir. Şunu unutmamalıyız. Ne olursa olsun, yalnız değiliz…