Bireyin toplum içinde birden fazla kimliği olması, tanımı gereğidir. Örneğin “Türk Askeri” iki kimliği birden içerir. Toplumdaki sayısız meslekler içinde, “asker” kimliği diğerlerinden farklıdır. Yeryüzündeki askerler içinde de kimliğini –farkını- ortaya koyan Türk oluşudur. Bu kavram çiftine karakteri de katmamız gerektiğini düşünüyorum, Ünlü felsefeci Paul Ricoeor,  “Başkası Olarak Kendisi” isimli muazzam eserinde karakteri, “bir insan bireyini, aynı olmak bakımından yeniden teşhis etmeye izin veren alamet-i farikalar kümesi” olarak tanımlıyor. Tanımın aynılık ve süreklilik vurgusu karakterin özünü, bireyselliği ise kimlikten ayrılan yönünü ortaya koyuyor.

“Türk siyasi partileri” için kimlik, söylem ve karakter kavramlarını düşünürsek: (Toplumsala dair kavramlarla, kişisele dair kavramların ayrılması gerektiğine inanlar, “partileri” yerine “liderleri” de diyebilirler.) Örneğin MHP’yi ele alırsak. Bizde parti, doğrudan siyasi partiyi ifade ettiği, siyasi olmayan parti bulunmadığı için, “siyasi parti”yi tek kavram olarak gördüğümüzde, MHP’nin bir siyasi parti olduğunu, dünyadaki partilerden ayırmak için Türk olduğunu, Diğer Türk partilerinden ayırmak için “milliyetçi” olduğunu söyleyebiliriz. Bunun tabi sonucu olarak, söylemi de milliyetçi olacaktır. Elbette başka siyasi partiler de milliyetçi olabileceği gibi, MHP’de aynı zamanda, örneğin “cumhuriyetçi” olabilir. Söylemindeki vurgu neye ise, “Türk siyasi partileri” arasındaki kimliğini o belirleyecektir. İşte tam burada devreye “eylem” girer. Ricoeor’un alamet-i farikalar kümesi tanımının en az söylem kadar önemli kısmıdır eylem.

Kimlikle söylem arasındaki ilgi gibi, karakterle eylem arasında da kopmaz bir bağ vardır. Söylem ile eylemin birbirini tutmaması halinde karaktersizlik ortaya çıkar. Güncelliği sebebiyle örnek verirsek, MHP’nin, malum “süreç”le ilgili, yıllardır söyledikleri, hem hafızlarda hem de arşivlerdedir. Dün ne söylemişse, bu gün aynısını söylüyor. Haklı çıkması –süreci başlatanlarda artık bunu kabul ediyor- politik basiretini gösterirken, aynılık ve sürekliliği karakterini ortaya koyuyor.

Kanaatimce, ortalığın toz duman olduğu şu günlerde, doğru düşünüp, doğru görüşler serdedebilmenin yolu, “karakter analizi”nden geçiyor. Diğer aktörlerle ilgili değerlendirmeleride, hafızamızı çok zorlamadan yapabileceğimizi düşünüyorum. Amiyane tabirle “karaktersiz” ile sosyal/dini literatürdeki “münafık” ve “mürai” yakın anlamlar taşıyor gibi. Münafık kapalı kapılar ardında ayrı, dışarda ayrı konuşup davranarak süreklilik ve aynılıktan uzak olanı tanımlar. Mürai/riyakâr ise kapalı kapılar ardında kalması gereken iyi ve doğru davranışları –ibadet, sadaka gibi- göstererek yapıp, bundan çıkar umanı ifade eder. İlkinde davranışlar, ikincisinde davranışların ruhu aynılıktan ayrılır.

Dün neyse bu gün o olan karakterlidir. Hep aynı olana münafık, ibadetini/iyiliğini göstermeyene riyakâr denilemeyeceği gibi, tersini yapanlara da karakterli, mümin, iyi, vatan-milletsever diyemeyiz. Birkaç haftadır sık zikrediyorum, çünkü MHP ve milliyetçi seçmen üzerine ciddi ve çirkin bir oyun oynanmaya çalışılıyor. İmtihan çok büyük ama soru kolay, hangi safta olacaksınız? Şüphesiz karakterlilerin safında. Karaktersizlerin tespiti için biraz hafıza, küçücük bir dikkat yeter.  

Emir Kalkan’a veda…

 

Bir süredir rahatsız olan usta kalem, renkli şahsiyet Emir Kalkan, 30 Temmuz 2015 tarihinde aramızdan ayrıldı… Sıcak dostluğunu, leziz yazılarını özleyeceğim, özleyeceğiz. Bütün vedalara teselli, Yahya Kemal Üstadın mısralarında; 

“Tekrar mülâkî oluruz bezm-i ezelde

Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler.”

Allah rahmet etsin. Kayseri’ye, edebiyat dünyamıza, sevenlerine ve yakınlarına baş sağlığı dilerim.