“Yıkıldı Salih,
Kim bilir hangi Fatiha’yı duymuş
Sessizliği gövdesi kadar iri.
Of bile demedi, dediler sonradan,
Ofluymuş.”
Diyor, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Üç Şehitler Destanı’nda. Mübarek şehitlerimizin aziz hatırasına bir nebze sadakatle, son hadise, burnumun dibinde, her gün o saatlerde geçtiğim yolda, geçmemden birkaç dakika önce, Kayseri’de olduğu için, sözü uzatmayayım. Doğrusu söylenecek bir şey de yok.
Sadece dört sosyal medya paylaşımı dikkatimi çekti, hep söylenen içi boşaltılmış laflardan farklı olarak.
İlkini, Metin Gürcan paylaşmış, “Olaylar bize terörle mücadelede güvenlik zaafiyetini değil terörizmle mücadelede siyasi/entelektüel akıl zaafiyetini tartışmamızı dayatıyor.” Diyor ki haklı yerden göğe.
İkincisi iyice hazin, iyice ibretlik, iyice vahim, göz yaşartıcı iyice.Ali Yaşar Sarıbay Hocam, Cumhur Rüzgareser’in paylaşımını “retwitt” etmiş; “Yine acı ve gözyaşı. Yarım kalan hayatlar. Evlerine ateş düşen aileler. Fidan gibi insanlar, soğuk mezarlar, soğuk izahlar”
Sosyal medyada hepimizin, televizyonlarda devlet ricalinin yaptığı tam da bu: Soğuk izahlar
Üçüncüsünü Cihan Aktaş “retwitt” etmiş, NurayTopuz Şahin’den , “Gün birbirimize mecburiyetimizi idrak etme günüdür.”
Ne söylesek boş hâsılı, ne söyleseler boş…
Tolga Yıldız Hoca’nın Recep Ertürk’ten “retwitt” ettiği şu sözlerden sonra benim diyecek bir şeyim yok, tıpkı konuşanlar, yazılı / sözlü açıklama yapanlar gibi. “Daha önce işitmediğimiz-okumadığımız bir cümleniz varsa söyleyin-yazın. Yoksa susun! Hep birlikte susalım. Yeni bir cümle buluncaya kadar…”