Ezgi olmasa, bu iletişim kurulamaz. İşte bu nedenle müzik bize öncelikle insan olduğumuzu,

hayata insan olarak başladığımızı hatırlatır.” (Jordi Savall‘la söyleşi, Figen Yanık – Serhan

Yedig / 17 Haziran 2007 / Sabah Gazetesi)

 

“Kapitalist modernleşme birbirine eklemlenen mühendislik başarılardan oluşuyor. Teknoloji

elbette ki bir mühendislik başarılar repertuarıdır. Ama mühendislik bir târihin, ona alternatif

olabilecek başka alanları da istilâ etmesi başlıbaşına bir sorundur. Elyevm tanıklık ettiğimiz

hâkim kültür; teknolojizmin en ileri evresi olarak gördüğüm bu pre-totaliterliktir. Mühendislik

hayâtın her alanını neo-pozitivist bir mühendisliğin konusu haline getirmiştir. Bütün bu

mühendislik süreçler mübâdele târihinin ne kadar maddîleştiğini de gösteriyor. Buna sanatlar

ve bilimler de dâhildir. Artık tasarım konusu romanlar ve müzikler çağında yaşıyoruz. 'Proje'

ya da 'dizayn' etme lâfları, postmodern şıklıklar olarak herkesin ağzına pelesenk olmuş

durumda. Oysa Dostoyevski romanlarını bir mühendislik mesele hâline getirmiş olsaydı

Yeraltından Notlar yazılamazdı.

 

Mühendislik bakış, çok tabiî olarak her şeyi işlevselliğine pratik yarar karşılığına indirger.

Günümüz mühendisliğinin klâsik mühendislikten farkı, değişim değeri mantığına göre

yapılanan işletme disiplini ile buluşmuş olmasıdır. İşlevsellik ile değişim değeri, târihte

benzeri olmadığı kadar eşlenmiş durumdadır. Teknolojizm olarak zuhûr eden bir neo-

pozitivizm de zâten bu eşlenmenin katıksız ideolojisidir.” (Süleyman Seyfi Öğün,

Powerpoint'in fendi... / 1 Nisan 2013 / Yeni Şafak)

 

"Ülkücünün, ülküsü ile münasebeti, hakikî bir aşkta sevenle sevgilinin münasebetine

benzer. Hep verir, hiç almaz. Sevgili nazlıdır, sitemi eksik etmez, incinmeğe de hiç gelemez.

Diğer sahalarda umumiyetle dikkatsiz hareket eden Ülkücü, sevgili bahis konusu oldu mu

baştan başa hassasiyet kesilir. Şahsına fenalık yapanlara pek aldırmaz ama, ülküsüne yan

gözle bakanlara tahammülü yoktur. Sadakati için karşılık beklemez, mükâfat istemez, bir

garip kişidir... Ülküsüne hizmet edenlere son derece hürmetkârdır. Gerçek âşıklar gibidir;

kıskanmaz. Sevgilinin sevildikçe güzelleşeceğini bilir. Sevmenin gururu yegâne süsüdür.

 

Ülkücünün en çok dinlediği, "nasihat"dir. "Yapma!" derler, "Hayatını heba etme!"

derler, "Gününü gün et!" derler. O kadar çok şey söylerler ki, hiç bitmez. O hepsini dinler,

ama hiçbirini tutmaz, gene bildiği gibi yaşar." (Galip Erdem, Ülkücünün Çilesi, Ötüken

Yay. 2013)

 

“Güneydoğu meselesinde bayram yapılıyor, bitti çözüldü şeklinde. O kadar ki muhalefet

yapmanız ihanet ediyormuşsunuz tepkisine muhatap oluyor. Fakat işin gerçeği henüz

askıntıdadır. Çünkü sadece bu PKK ve onun etrafında olanlarla hükümetin elinde değildir

çözüm. Ellerinde olsaydı 30 yıldan beri neden çözmediniz diye sorulur. Eğer devlet ile PKK

anlaşması ile çözülüyorduysa 10 yıldır hükümet neden çözmedi. Bu kadar ölümden yıkımdan

kim sorumludur diye sorulur!

 

Çözüm bu ikisinin elinde değil. Tahrik eden dışarısıdır. Maksat Türkiye'nin parçalanmasıdır.

Dış güçler işin içindedir. Meseleye yeni bir boyut getiriliyor. Sonuç hedef Türkiye'nin

parçalanmasıdır… Şimdiki yaygaranın adı sulh, barıştır.

Hem kendilerini hem bizi aldatıyorlar. Ancak yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Biz

tarihi, toplumları bildiğimiz için söyleyelim ki; bu böyle çözülmez. Dışarının tesiri vardır.

 

O tesiri etkisiz hale getirmeden çözülmez. Hükümet çıksın desin ki biz bu konuda dışarının

sözünü dinlemeyeceğiz, onlarla hiç bir pazarlığa girmeyiz veya karşısı desin; o zaman

konuşuruz konuyu. Fakat bunu söyleyemezler. Bu dışarının konuyu yeni bir aşamayla en son

ülkemizi parçalanmaya daha uygun bir hale getirme çalışmasıdır. Toplum aldanmasın ilerde

de hayal kırıklığına uğramayalım. Çözüm vardır ancak bu değildir.” (Sezai Karakoç)

 

ŞİİR

ONLAR

Arif Nihat Asya

 

Nerde kaldı o çağlar ki

Analar kurt doğururdu,

Hilkat insan çamurunu

Destanlarla yoğururdu?

 

Nerde o yiğitler ki gür

Sesleri ülkeyi bürür,

"Yürü" dese dağlar yürür

"Dur dese kalpler dururdu?

 

Yurda, baş dedikleri bir

Ağır adakla geldiler

Ve şu bayraksız dünyaya,

Bayrakla geldiler.

 

Kopardılar ayı gökten,

Bir ipek dala astılar...

Yurt dediler, gölgesine

Ayaklarını bastılar.

 

Yeryüzünün göbeğinde

Kuruldu Kurultayları...

Günleri sönmek bilmedi,

Yere düşmedi ayları...

 

Onlardan kaldı bu toprak...

Biz gezip tozmayalım mı?

Yabanlar kıskanır diye

Destan da yazmayalım mı?

 

Benim, dedemle yan yana

Yazılı kalacak adım...

Yıldızların söneceği

Güne yıldızlar sakladım

 

TEMBİH

"CHP ontolojik sorunlar içerisinde" diye açıklama yapan Başbakan, gelecek hafta grup

toplantısında "David Hume ve İskoç Aydınlanması" başlıklı bir konuşma yapacak...” mış 

 

sakın kaçırmayın