Bu satırları bana Sefa Kaplan’ın son şiiri; “Walter Benjamin’in İntiharı” ilham etti. Aralık 2015 şiirin yayınlanış tarihi. "Geleneği, onu hükmü altına almak üzere olan konformizmin elinden çekip almak, her dönemde yeni baştan girişilmesi gereken bir çabadır" diyen Benjamin dair bu harika şiir. Ve tam da öyle yapmış Kaplan. Konformizme karşı verdiği savaş, geleneği kurtarmak için.

 

İlk kitabını daha çok gençken otuz küsur yıl önce, almıştım: “Sürgün Sevdaları”. On sekiz yaşımın acemiliklerinde okuduğumdan elbette farklı, şimdi elli yaşında “Eylül” şiirinin çağrışımları.

 

“ben yürüdüm halbuki yaşamak buysa eğer

ömrümü işlenmemiş bir suça nakışladım

eylül şaşkınlığımın diğer ismiymiş meğer

ya da öbür yüzüyle sevdiğim ince kadın”

 

Yıllar geçtikçe şaşkınlığım bitecek gibi gelirdi bana. Şimdi bitmeyeceğini görüyorum.

 

Bizim nesil için “Eylül” sonbahardan daha fazlasıydı. Katmerli hüzündü, başkaldırılacak, çabalarımızla değişecek sanılan, bir baskı düzeninin de adıydı. İlk kazık Özal’dan geldiydi, kendini “sağ”da tanımlayan, “ne Amerika ne Rusya” diyen arkadaşlara. Kapitalizmin zehrini zerk etti iliklerimize kadar. Ben hayal kırıklığı yaşamadım, zira hiç sevmedim “hacı”yı da, partisini de. Benim sükûtu hayalim doksanların ortalarına kadar ertelendi. “Demokrasi bütün kurum ve kurallarıyla işleyecek, kişiyi vatandaş seviyesine çıkaracaktı” Demirel. En şanslı olanlarımız “İslamcı” arkadaşlardı. İki binleri geçti, desteklediklerinin derdinin iktidara gelmek olduğunu, “din-i  mübin” için, “bu ülke” için çalışmadıklarını anlamanın o yakıcı ve yıkıcı hüznüne gark olmaları. Şimdi İsrail’le dost olanlara dostlar mı? İsrail’e dostlar mı? Bu soruyla cebelleşiyor hala direnenleri de…

 

“Walter Benjamin’in İntiharı” şiiri sağcısı ve solcusuyla bizim neslin beceremediğini anlattığı için etkiledi galiba. Biz zannettik ki, bayrak diyen, ezan diyen… özgürlük diyen, eşitlik diyenler iktidara gelirse sorunlar biter. Fikir yok, ilke yok… iktidara ilişik öğretilenleri düşünce sanmışız yazık… Mensubu olduğumuzu sandığımız iktidar hedefli aygıtlar ne ezberletmişse onu bilgi, sloganları fikir bilen zavallılarmışız.

 

Şiirden bazı mısralar şöyle: 

 

“‘ah insan hep gerisinde kalır kendisinin’ /… / ‘her miyop kadar hayal mahsulü bir adam / ve her miyop insan gibi aşka dair bakışları’ / diye yazacak susan sontag, benjamin aynı / miyop melankoliyle geri iterken alkışları / siyah kıvırcık saçları geniş alnına düşüyor / parmaklarının arasında yarım bir sigara / dalıp gidiyor karanlıklara, 1939 kışı, / 

 

/ … bir ben kaldım  / ortasında koca avrupa’nın, bir de adolf hitler  / sensizlik sevgili asja lacis, hitler’den daha beter… / …biliyorum, yalnızlık insana uygun / tek durum, yine de sürekli seni özlüyorum./

 

… ilk onun kulağına geliyor ispanyol askerin / yakarışı, ‘ben unuttum zaten’ diyor, ‘siz de unutun artık barışı… / 

 

/…paris işgal altında oysa, alman ordusu / çizmeleriyle kirletiyor bütün bir ulusu, hafiften/ bir direniş başlıyor, champs elysee’de ilk pusu / benjamin’deki tükeniş bir miktar yavaşlıyor.

 

‘sınır kapalı, tanrım ilk kez kapalı ispanya sınırı’ / çığlıkları duymuyor bile benjamin, eline bir fener/ alıyor ve pirenelerin kör karanlığına dalıyor / … / askerlerin seslenişi ve çığlıklar eksiliyor yavaş / yavaş, hiç bitmese de savaş, benjamin’in direnişi / bitti artık, dağlarda mavi bir ceset olarak kalıyor.

 

Bizim neslin bir kısmı, ne mutlu hala şiir var, “madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür.” Diyerek çekiliyor, zaten hiç çıkmadığı siyaset ve fikir sahnesinden, tam da Hitler Almanya’sı siyasal düzeninin, örnek olarak verildiği, yeni anayasa tartışmaları yapılırken.

 

Örnek alıp okuduklarımız, “yürüyüşün yeter” diyerek ıskalıyorlar “duruş”u. Benjamin’in aksine paratoner gibi çekebilmek için alkışları. Bir kısmı da bizim neslin coşkuyla alkışlıyor… Ya korkak ya yanaşık konumları iktidara ayarlı… Bizim nesil hepten çekilse artık diyorum acıyla…   

 

Ve yine de şiir filizleniyor bir yerlerden. Güzel olması kadar Benjamin olması da anlamlı geliyor bana. Şiirle beraber umutlar da yeşeriyor yarınlara dair. Teşekkürler Sefa Kaplan…