Ölümü beklenenin gidişine dayanır da insan, zamansız vedalara el salladığında kolu kanadı kırılır. Ne yana dönse ölümün arsız soğukluğundan vurulur. O gece ne yiğitlerin kanını akıttı, geceyle bir olan zalimler. Zalim zulme, zulüm geceye saklandığında tek örtünün altında açıkça ve alenen başkaldırdı selâ sesiyle dirilenler.
Cemil Meriç “ Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını yaşanmaz’laştıranlardır.” diyor Bu Ülke kitabında. Ben ülkemde yaşayacağımızı bilsem de asla sağ ve sol cenaptan insanların birleşip el ele vatan için diş bileyeceklerini düşünemezdim. Zaten düşünülecek gibi de değildi. Yıllardır aynı ülke içinde karındaş doğup düşman yetişen taraflardan beklenmezdi de bu. Sadece anlam veremiyorum, neden bu kadar geç kalındı, bu kısa sürelik birleşmeye. O gece evleri ateşe veren hainler, neden birileri tarafından dost diğerleri tarafından hain olarak görüldü de bir gecede ortak bir paydaya vardı bütün taraflar. Yok, aklım almıyor. Kendi kuyusunu kazana göz göre nasıl da kucak açar insan. Bu işler garip, benim aklım yetse de yetmesin istiyorum. Benim halkım, benim yiğitlerim nasıl yandı o gece… İşte bir tek onu unutmasın aklım diyorum, sizde unutmayın unutursak yanarız, alışmayın zalimlere kahroluruz.
“Siz kırklara biz kırıklara“ diyordu bir öykü de. Nasıl da gerçekti değil mi? Kırkı çıkan kalmadı, günler kırk oldu, kırk ay oldu, kırk yıl olacak zamanla geride kalanlarınsa kırıkları asla iyileşmeyecek.