Sanki yıllar geçmiş, medeniyetler yok olmuş, tekerlek bile yokmuş, tüm o dev binalar yıkılmış, lunaparklar dahil her şeyin ışıkları sönmüş. Sadece yıldızlarınki kalmış ve bir iki insan yaratılmış. Ben o birkaç insandan biriymişim ve gökyüzüyle baş başa kalmışım gibi. Som bir sessizlikte, bir çatının en uç noktasında gökyüzüyle konuşa konuşa sevişir gibi... Hem ruhun hem vücudun en çıplak en savunmasız hali gibi... Cesaret anında söylenilen şeylerle çaresiz anlarda söylenilenler aynıdır daima. Ve ben, aynı cesaret/çaresizlikle, gökyüzünün koynunda bağıra bağıra düşündüm bugün...
•Çözemeyip üstünü örttüklerimi,
•Düşününce bile içimi sıktığı için hatırlamaktan kaçtığım şeyleri,
•Bu olmaz ya da asla yapamam diyerek vazgeçtiklerimi,
•Sımsıkı tutunca gitmez zannettiğim fakat buna rağmen, gitmesine engel olamadıklarımı,
•Avucumda kalanları,
•Ruhumda, sadece düşününce bile kocaman gemiler yüzdüren düşlerimi,
•Affettiklerimi,
•Çok kızdıklarımı,
•Hiç şaşırmadıklarımı,
•Her defasında şaşırtanları,
•Mağlubiyetlerimi,
•Galibiyetlerimi...
•Korktuklarımı,
•Korkmadan yaptıklarımı,
•Kendimce aştığım sınırlarımı,
•Bana armağan edilen o narin çiçekleri,
•Ve evimdeki herşeye dayanıklı kaktüslerimi,
•Kitaplarımı ve altını çizdiğim yerleri..
•Yazgımı... Herşeyi ... Öylece düşündüm... Niye olmadı? Niçin böyle oldu? Ne de güzel oldu! , Neden gitti?, İyiki geldi ! , Niye olmuyor? , Bir daha mı denesem? Hiç başlamasam mı?
Daha bir sürü benzer sorular, cevaplar... Bazı sorularda salya sümük ağladım, bazı cevaplarda peçeteleri toplayıp bi kahve yaptım. Yine bazı sorularda nefes almak bile haksız bi ihtiyaçmış gibi geldi. Bazı cevaplarda kendi yanağımdan makas aldım. Bazı sorularda kaçmak için kapıyı aradım. Bazı cevaplarda turuncu bi ufkun özlemini duydum.
Gülümsedim. Bir zamanlar çok sert gelen şeylerin yumuşadığını görüyorum çünkü. Dedim ki, aslında herşey tam da olması gerektiği gibi belki de. Gülümsedim, çünkü bütünüyle mutsuz olmaya da kimsenin gücü yok.
Sevgiyle ...