- Tüccar, çiftçi sanayici ve işçi kesiminin sorun ve isteklerini belirlemek ve bu istekler siyasi yönetim tarafından bilinerek çözümler üretilmesini sağlamak.
- Yabancı sermaye çevrelerine ekonominin gelecekteki seyir hedeflerimizi açıklamak.
İzmir iktisat Kongresine katılan tarafların istekleri:
Tüccarlar:
- Ticaret ana bankası kurulması
- Cuma gününün herkes için tatil olması.(Bu talep reddedilerek büyük bir ekseriyeti müslüman olan ülkemizdeki Hıristiyanlar’ın ibadet özgürlüğü göz önüne alınarak Pazar günlerinin resmi tatil kabul edildiği Ocak 1924 tarihinde 394 sayı ile kabul edilen kanun, 21.1.1924 tarih ve 54 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.)
- Kambiyo ve borsa işlemlerinin düzeltilmesi
- Maden ve orman yasalarının ve gümrük işlemlerin yeniden düzenlenmesi
- Tekellerin kaldırılması
- İktisat Eğitimine önem verilmesi,
- Gelir vergisi kolaylığı sağlanması
Sanayiciler:
- Milli sanayinin gümrük tarifeleri ile haksız rekabetten korunması
- Makine ve araç dış alımında vergi kolaylığı sağlanması
- Teşvik-i Sanayi Yasasının yeniden düzenlenmesi
- Sanayi odalarının düzenlenmesi
- Sanayi bankasının kurulması
Çiftçiler
- Tütün tekelinin kaldırılması
- Aşar vergisinin kaldırılması
- Tarım kredisi imkânlarının arttırılması
- Güvenlik sorununun giderilmesi
İşçiler
- Günlük çalışma saatlerinin düzenlenmesi (8 saatle sınırlandırılması)
- Ücretli izin, toplumsal güvenlik önlemleri, hastalık, doğum, evlenme yardımı ve sigorta sağlanması .
- 1 Mayıs’ın işçi bayramı olması
- Yeni işlerde öncelikle Türk işçilerin çalıştırılması
İzmirde toplanan İktisadi Misak kongresi ile ilgili en önemli kararları aşağıdaki başlıklarda özetleyebiliriz
- Yerli üretim teşvik edilecek ve lüks ithalattan kaçınılacak.
- Girişim ve çalışma özgürlüğü esas alınarak tekelciliğe izin verilmeyecek.
- Ekonomik kalkınmaya sağlayabileceği katkılar göz önüne alınmak ve kanunlara uymak kaydı ile yabancı sermayeye izin verilecektir.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki iktisat politikası, İzmir iktisat Kongresinde alınan kararlar doğrultusunda oluşturulmaya çalışılmış ve milli sanayinin gelişimini kolaylaştırıcı ılımlı bir korumacılık politikası uygulanmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte sermaye yetersizliği nedeniyle özel sektörün yatırım yapmakta zorlandığı alanlarda Devlet yatırımları devreye girmiştir. Bunun için kredi olanaklarıyla birlikte eğitim, ulaşım, haberleşme gibi altyapı ve teknik hizmetlerin devlet tarafından sağlanması ve gerekli yasal düzenlemelerin buna göre yapılması uygun görülmüştür.
Örneğin, şeker sanayiinin kurulum ve gelişimi için pancar üreticilerinin yeterli sermayeye sahip olmadıkları görüldüğünden, çiftçi sermayesi ile kurulan Amasya, Kayseri ve Konya şeker fabrikaları sonrasında Adapazarı ve Kütahya şeker fabrikaları ilerde çiftçilere devredilmesi maksadıyla “Devlet sermayesi katkılı bağlı ortaklığa” dönüştürülmüş, diğer şeker fabrikaları ise tamamen Devlet tarafından kurulmuş ve, ilerde çiftçilere devredilmesi maksadıyla devlet tarafından işletilmeye başlamıştır.
Aynı şekilde tütün üreticisinin yeterli sermayeye sahip olmaması nedeniyle sigara fabrikaları devlet tarafından, pamuk üreticisinin yeterli sermayeye sahip olmaması nedeniyle de devlet sermayesi ile oluşturulan Sümerbank ile ülkenin muhtelif yerlerinde bez ve kumaş fabrikaları kurularak işletmeye açılmıştır. O yıllarda devletin kıt imkanlarıyla kurulan bu işletmeler, sonraki yıllarda;
- şeker fabrikalarının pancar üreticisine,
- sigara fabrikalarının tütün üreticisine,
- kumaş ve bez fabrikalarının ise pamuk üreticisine
devredilmesi hedeflenerek bu kuruluşlar bünyesindeki fabrikalar işletmeye açılmışlardı. Okullarda “yerli malı” haftaları düzenlenerek her üründe ülkemizde üretimi yapılan ürünlerin kullanımı teşvik edilmekteydi.
Zamanla yerli malı haftaları kaldırılıp ulusal kaynaklarla üretilen ürünler yerine yabancı malların kullanımı toplum hafızasına yerleştirilmeye başlandı. Vahşi kapitalizmin “Tüket ve mutlu ol” kuramı toplumun her kesimine kabul ettirildiği için halkımız üretmekten ziyade tüketen ve mutluluğu tüketimde arayan bir toplum haline getirildi. Bunda yerli sanayimizin çağın gerektirdiği kalite standartlarına ulaşılması konusundaki tembelliği de etkili oldu. Sümerbank kumaşı yerine İngiliz, Amerikan ve Çin kumaşı, yerli üretim beyaz eşya yerine Avrupa ve Çin üretimi ürünler tercih edilir oldu.
Ülkemiz yolcu uçağı üreten ülkeler sırasına girmiş iken midesinden ve beyninden yabancı ülkelere köle olmuş içimizden birileri “Uçak üretmek bizim ne haddimize Amerikalılar ve Avrupalılar bize bunları daha ucuza veriyor” diyerek uçak sanayimizin; yerli otomobil üretmiş iken “Bunların ne gereği var Avrupa ve Amerika bize bunların daha ucuzunu ve kalitelisini veriyor” diyerek de otomobil sanayimizin önünü kestiler. İlerleyen dönemlerde üzerine “Amerikan halkının hediyesidir” yazılı, içeriğinin ne olduğu bilinmeyen süt tozları ilkokullarımıza içilecek süt ve yoğurt olarak girmiş iken, Hollanda ve İsviçre üretimi peynir ve tereyağları da sofralarımızı işgal etmeye başladı.
Yıllarca kusurlu memurları sürgün olarak gönderdiğimiz Doğu ve güneydoğuda yaşamakta olan insanlarımıza “barış gönüllüsü” adı altında kadim dostumuz(!) tarafından gönderilen Amerikan ajanlarının uzun vadeli çalışmaları sonucu hortlatılan terörü fark edemediğimiz için sonuçta o bölgedeki doğal yemleme avantajının sahip olduğu hayvancılığımız bitirildiğinden gümrüksüz canlı hayvan ve et ithalatı yaparak yerel üretim yapan hayvancılığımızın da belini kırdık. Sonuçta köklü çözümler üretemediğimiz için yıllardır bitkisel ve hayvansal ürünleri gümrüksüz ithal ederek çiftçilerimizin büyük bir bölümünü topraklarından koparıp metropol varoşlarında yaşamaya mecbur ettik. Atatürkün vefatı sonrasından günümüze gelinceye kadarki tüm iktidarlarca yapılmış olan bu yanlışlar artarak günümüzde de maalesef devam etmekte. O halde tüm bu yanlışlara “DUR” demenin zamanı gelmedi mi?? (Devamı sonraki yazımızda)