Malumunuz Cumhurbaşkanı seçimleri akabinde IŞİD’in eylemleri Irak ve Suriye de başlayıp silindir gibi önüne kattığını ezmeye başlamasından hemen sonra Türkiye üzerinde farklı bir takıp provakatif siyasi hamlelere yöneldiler.
Önce Vay AKP iktidarı bu terör örgütüne destek veriyor şeklinde vaveyla kopardılar. Cumhurbaşkanı seçimini büyük bir başarıyla kazanınca bunlarda gündemden düştü.
Cumhurbaşkanının BM ye katılmasını hasretle beklemeye başladılar.
BM toplantılarında, ikili görüşmelerde çok sıkı bir markaj uygulayarak istek ve arzularını koşulsuz Cumhurbaşkanına kabul ettirmeye çalıştılar.
Neyse sonraki süreç malumunuzdur.
Cumhurbaşkanının tampon bölge dayatması işlerine gelmedi.
Uzlaşma yolları aramaya başladılar.
Tampon bölge süreç içinde güvenli bölgeye dönüştü.
Tezkere içine konması, sanırım yabancı askeri güç bulundurma maddesi böyle bir pazarlık sonucunda netlik kazandı.
Bir kısım yorumcular-analistler Irak işgali sırasında hazırlanan ve TBMM tarafından reddedilen tezkereyle karşılaştırarak yorum yapmaktalar.
Bir kere o tezkereyle bunun arasında hem süreçten kaynaklanan hem de çeşitli güvenlik nedenlerinden dolayı fark vardır.
Sanırım Kıbrıs’ta olduğu gibi Türkiye Tampon bölge bahanesiyle Suriye ve Irak içine yerleşirse çıkarılması zor ve uzun yıllar alır ki buda küresel güçlerin stratejilerini altüst eder diye düşünmekteler.
Bir yandan sıkışan ABD yönetimi ve Bremen mızıkacıları;
‘gel tezkere gel tezkere
Amerikada obaman yüzüne hasret
Günler oldu şatafatla yolcu ettik seni
Tayyibim duvarın üstüne astık resmini
Hiç gam yemem çıkar şu tezkereyi
Katıl koalisyona
Vatan borcu namus borcu der ikna edersin
Gel tezkere gel tezkere
BM de beşli çete yüzüne hasret…
Işid yavruladı horasan doğdu
Gel tezkere gel tezkere
Birleşmiş milletler kurban olsun sana…’
Şeklinde tezkere türküsü söylemeye devam etmekte.
Bakalım ne olacak.
Ne olacaksa ülkenin ve Ümmet-i Muhammed için hayırlı olsun.
Ama şu bir gerçek ki çok zorlu bir süreçten geçmekteyiz.