T.C. Dışişleri Bakanlığı resmî internet sitesine girdiğinizde “Ana Sayfa” da üç husus dikkat çekici. İlki solda üstte siyah beyaz bir Atatürk portresi ve yanında el yazısıyla “Yurtta sulh cihanda sulh” vecizesi, ikincisi; sağda Davutoğlu’nun renkli bir portresi ve sağ üstünde “Hattı diplomasi yoktur, sathı diplomasi vardır, o satıh bütün dünyadır.” vecizesi.  Sathı kelimesinin “yüzeysel” demek olmadığını sözün gidişinden çıkarıyorsunuz.  (“sath-ı müdafa”dan mülhem olsa gerek) Vecize galiba Davutoğlu’nun… Üçüncü husus altta amblemlerle dikkat çekilmiş konular: Türkiye-AB İlişkileri, BMGK adaylığımız… diye devam ediyor. İkinci konuya dair uzun ve özenli bir yazı 2015 – 2016 döneminde BMGK adayı olduğumuzu ve gerekçelerini anlatıyor. Arapların reddettiği pozisyon yani…

 

 

 

Suudi Arabistan Krallığı Dışişleri Bakanlığı resmî internet sitesinde ( King Abdullah bin Abdulaziz Al Saud) “İki Kutsal Mescidin Koruyucusu Kral Abdülaziz, sarayında Türk Cumhurbaşkanı’nı kabul etti” haberi var. Unvan galiba Yavuz Sultan Selim’den itibaren Halifelerin kullandığı “Hadim-ül Haremeyn” unvanının İngilizcesi.

Neredeyse her şeyin kültürelleşerek siyasi/ticari meta halini aldığı, kişisel ilişkilerden uluslararası ilişkilere kadar her insan ilişkisinin semboller üzerinden yürütüldüğü ve sembollerin artık birer totem halini alarak sadece kendini temsil ettiği günümüz algısında, geleneksel kıyafeti ve şaşaalı unvanıyla Arap Kralının sembol olarak etkisi daha fazla görünüyor. Ve unutmayalım Arabistan’da başörtüsü kurulduğu 1932 yılından beri serbest…

“Kasımpaşalı kabadayı” ile “Kahraman Şaban” arasında gidip gelen imajın son yıllardaki tahripkâr etkisine rağmen, Türk yöneticiler üzerindeki ABD ve İngiltere etkisi, Arap Yöneticilerden daha azdır. “Vahabilik”in ortaya çıkış tarihine bakmak bile “İngiliz Mezhebi” tanımını bir çırpıda reddedemeyeceğimiz bir dizi soruyu beraberinde getirir. Buna sembolik etkide eklenince Müslümanlar ve Müslümanlık sembolü olarak, artık Türk idarecilerin bile kullanmaktan kaçındığı Türk yerine Suudi/Vahabi Arap daha uygun görünüyor. Galiba tıkanmış olan uluslararası sistemi yeniden yapılandırırken ABD ve İngiltere, “Müslüman yardımcı karakter” rolünü Araplara oynatacak.

Oyun trajediyse “wayt see” “van minüt” ya da “sathı diplomasi” gibi gülümseten özenti “Şabanlıklar”ın yerine, “Custodian of the Two Holy Mosques”  iddialı kâğıt kralın, asılsız, esassız ama dramatik/teatral sembol etkisi geçecek gibi. “Stratejik Derinlik” sığlaşırken, “Başörtüsü”ne indirgenen Müslümanlığımızın çetin mücadelesi sonucu, başörtüsü serbestleşiyor, inanç icabı olmaktan çıkıp feminist ve munis bir totem olarak, başbakan yardımcısının ifadesiyle; “bir hanımın kıyafet tercihi” seviyesinde, seküler/neopaganist semboller dünyamızdaki yerini alıyor. Türk’ün tarihî ve ilahî anlamını vurgulamak yerine terörist “Jönkürtler”in ırkçı bakışına esir olup Türk’ü silmeye çalışırken, korkarım Türklüğün anlamında mündemiç bulunan Müslümanlığımız da bulanıklaşıyor. Sembolik değerimiz bile düşüyor, hem kendimizin hem de başkalarının gözünde…

İngilizler masaya ellerindeki “maça papaz”ı (İskambil kâğıtlarındaki kral, Türkçe’de papaz olarak söylenir) sürüyorlar, “karo oğlan” (İskambildeki vale) altta kalıyor. Olan Arabıyla Türküyle Acemiyle Müslümanlara oluyor. Bu oyun başkalarının oyunu, bizi temsil ettiklerini sandıklarımız sadece kağıt semboller gibi geliyor bana…

ŞİİR

 

Yine Akif’ten ateş gibi mısralar…

Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile...

Âdem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!

Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir;

Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir;

İstemem, dursun o payansız mefahir bir yana...

Gösterin ecdada az çok benziyen kan bana!

İsterim sizlerde görmek ırkınızdan yadigâr,

Çok değil, ancak Necip evlada layık tek şiar.

Varsa şayet, söyleyin, bir parçacık insafınız:

Böyle kansız mıydı -haşa- kahraman ecdadınız?

Böyle düşmüş müydü herkes ayrılık sevdasına?

Benzeyip şirazesiz bir mushafın eczasına,

Kurd uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi.

Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.

Lakin aşk olsun ki, aldırmaz otlarmış eşek,

Sanki tavşanmış gelen yahut kılıksız köstebek!

Kâr sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı...

Hasmı, derken, çullanırmış yutmadan son lokmayı!

Bu hakikattir bu, şaşmaz, bildiğin üsluba sok:

Halimiz merkeple kurdun ayni, asla farkı yok.

Burnumuzdan tuttu düşman; biz boğaz kaydındayız;

Bir bakın: hala mı hala ihtiras ardındayız!

Saygısızlık elverir... Bir parça olsun arlanın:

Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanın!

Kahraman ecdadınızdan sizde bir kan yok mudur?

Yoksa istikbalinizden korkulur, pek korkulur.

TEMBİH  

Türk’ün zulmü Arap’ın adaletinden iyidir. (Arap Atasözü)