Aklı kutsayan modern insan; kurdu kuşu, okyanusta yunusu evcilleştirirken, evcimen

 

 

kadınını yabanlaştırdı, yalnızlaştırdı, kadınsı vasfını yozlaştırdı. Modern insan cinsler arası

karakter geçişiyle Mendel’in bezelyelerinden öte buruşuk bir tür geliştirdi.

 

 

Ah zavallı, kendini modern sanan insanlık:

 

 

Mühim olan meyve değil, tohumun menşei!

 

 

Evet, kıymetli okurlarım. Sizden gelen sayıları az da olsa güzel mesajlarla yeninden tarifsiz

 

 

bir hazza kapılıyor, mahşerde yüzüme vurulmayacak, önce nefsime olmak üzere sizlere layık

cümlelerle yüreğimizi burkacak, bize faydalı olacak meseleler bulmak ve sizinle halleşmek

istiyorum.

 

 

Beni yaralayan bir mesele var, içimde devamlı büyüyen. Modernizm bize en çok “Ben”

 

 

duygusunu öğretti. Ben diyen insan diğerlerinden soyutlandı, değerlerinden soyutlandı.

Evde o masum bildiğimiz anneler kızlarına:

“Aman kızım oku! Yarın evlendiğinde eloğlunun eline bakma. İşin olsun, paran olsun

ki senin de söyleyecek sözün olsun” mealinde ilk etapta makul gibi görünen, aslında iç

gıcıklayan bir başkaldırının ve zararlı bir özgürlüğün temelini attılar.

Kadim zamanlarda büyüklerimiz kızları gelin olarak evden çıkarken:

“Artık ailen onlar. Evini ve erini bil. Anana/babana hürmet et” derlermiş. Hatta rivayet

odur ki: “Bu evden gelinlikle çıktın ancak kefenle girersin” diyerek kızlarına hayatının

sonuna kadar gerekli son öğretiyi en olmaz yerde söyleyerek kafasına mıh gibi çakarlarmış.

İşte ondandır ki akıllarda “Allah katında en sevimsiz mubah” sayılan boşanma olmazmış.

Bizler de annelerimizden böyle görmedik mi!

Lakin Haktan ve hakikatten uzaklaştıkça nefsin boyunduruğuna daha da girdik. Küçük

tartışmaları büyüten, hatta boşanma sebebi yapabilen şuursuz bir gençlik yetiştirdik. Anne/

baba uyum üzerine yapıcı rol model olmaktan çıkıp, evlatlarının bilinçaltlarına yerleştirdikleri

öğretilerle saatli canlı bombalar inşa ettiler.

 

 

Evet, aklı ve gücü kutsayan modern insan kurdu kuşu, okyanusta yunusu evcilleştirirken,

 

 

evcimen kadınını yabanlaştırdı, yalnızlaştırdı, kadınsı vasfını yozlaştırdı.

“Sende güçlüsün. Ekonomik özgürlüğün var” gibi ukala tavırlarla zehirledi kurbanlarını.

Ve muhabbet kapılarının kapanmasıyla mahkeme kapıları açıldı sonuna kadar. Her yer

boşanan çiftlerle dolu. Dul erkek ve kadınlar ve hoyratça doğurulan sonra tarlaya serpilen bir

tohum gibi sokağa salınan acılı çocuklar her yerde.

Sadece birazcık dikkatle bakmak yeterli.

 

 

Resûl-i Ekrem (as), boşanmanın ne kadar çirkin bir şey olduğunu anlatırken şöyle

 

 

buyurur; "Allah sık sık kadın değiştiren çeşnici erkeklerle, sık sık koca değiştiren çeşnici

kadınları sevmez. (1) Herhangi bir kadın, gereksiz yere, kocasından boşanmayı isterse,

Cennetin kokusu ona haram olur. (2) Hul' yapan (kocasından mal karşılığı boşanmasını

 

 

isteyen) kadınlar münafıktırlar. (3) Evleniniz, fakat (kurduğunuz aile yuvalarını) talâk ile

 

 

yıkmayınız. Zira ondan arş-ı ilâhî titrer. (4)

 

 

Başka bir hadîste ise, şunu görmekteyiz; "İblis arşını suyun üzerine kurar. Sonra da çetelerini

 

 

gönderir. Bunlardan rütbece en yakın olan (itibarca en büyük olanı), fitnece en büyük olanıdır.

Biri gelip, 'şunu şunu yaptım' der. İblis 'hiçbir şey yapmamışsın' sözüyle karşılık verir. Sonra

bir başkası daha gelir ve yaptıklarını anlatır; 'karısıyla aralarını ayırıncaya kadar peşlerini

bırakmadım'. Bunun üzerine iblis, onu kendine yaklaştırır ve 'aferin sana (sen ne iyisin)'

diyerek, iltifat eder.(5)

 

 

1 el-Muttaki, Kenzü'l-Ummal, Beyrut, 1985, 9:662

 

 

2 Ebu Davud, Talâk, 18; Ahmet b. Hanbel, 5:277

3 el-Muttaki, 9:661

4 a.g.e., ay.

5 Müslim, Sifatün-Münafikin, 67. Bu konuda ilgili hadisler için bkz. el-Muttaki, 9:661-663