görmezden gelen, yarasını  

gösterip “eman” dileyene sırtını dönen bir kimlik geliştirdi. 

Başkasının derdiyle dertlenmeyen, çabası ve hakikat uğruna kavgası olamayan güruh giderek  

çoğaldı. Aramıza katıldı. Bizim içimizde yaşamaya başladı. Makam ve mansıp sahibi oldu.  

Kendini türlü boyalarla mübarek(!) kıldı.  

Olup bitenleri görmezden gelen çoğunluk ve bu ahlaksızlığı alkışlayan yaygaracı bir grup ve  

muhafazakâr görünen birkaç şarlatandan oluşan topluluk bir arada yaşamaya başladı.   

Medeniyetten uzak kocaman şehirler kurdular insanlık adına. İçinde insan olmayan!  

Büyük apartmanlar yaptılar. Devasa çarşılarda toplandılar.  

Reklam panosu gibi dolaşan, insan olma onur ve şuurundan uzak nesiller oluşturdular.

Görevleri sadece alkışlamak ve alışveriş yapmak olan nesiller.  

-Tüketirken tükendiğimizin farkına hiç varamadık. 

Böyle bir dünyada yaşamak kaldı bize. Aslında ağır sözlerin hepsi dilsiz kalabalığa olmalıydı.

Susuyorum!

Zihnimi susturuyorum. Uzaklaşmanın verdiği bir iç huzurla kendime yaklaşıyorum. Kendimle  

uzlaşıyorum. Her daim sağlıklı ve farklı düşünebilen insanlara ihtiyaç duyulan bir çağda  

yaşadığımın farkına bir kez daha varıyorum. 

Kendi içime dönüp, edebi ve ebedi bir ruh haliyle:

“İnsanlar neden şaşırtıyor seni bu kadar? Neden bu kadar ince ve karmaşık düşünüyorsun ki,  

aslında her şey alabildiğine basit. Ortada bir leş varsa tüm akbabalar orada.  

Sadece leşe yaklaşma!” diyorum. 

Mesuliyet bilinciyle bize insanlığımızı hatırlatacak ve tüm safsata ve yanılgılarımıza derman  

olacak peygamberi soluğa yeniden ihtiyacımız var. O peygamberi soluğu yeniden en etkin  

şekliyle hayatımıza tatbik etmeli ve bir elmas meşale gibi aydınlığında toplanmalıyız. Bizi  

nefsimizle kirlettiğimiz bu dünyadan ukbanın temiz ve leziz âlemine taşıyacak anahtar o  

peygamberi soluktadır. 

Yaşadığımız bir iç buhran. Ceddimiz küfre açılan tüm delikleri tıkarken biz tüm kapıları  

sonuna kadar dayamışız. Küfür ehli gibi düşünüp, onlar gibi yaşamaya başlamışız. Sadece  

dilimizde, boynumuza asılmış bir kilit gibi kalmış imanımız.  

Bizimki bir samimiyet buhranı. Eşyanın bile iç dünyasından bahsedilirken biz sadece kabuk  

olup kalmışız. 

Özümüzü nefsimizle tıkayan, bedbaht bir tamahkârlıkla benliğimizden uzaklaştıran buhrandan  

çıkıp düşmana karşı hakikat kılıcını kuşanacağız. Eğer tövbe ve duamız ile Allah’a  

yaklaşacaksak Allah’ın muradını nefsimize ve neslimize anlatalım.  

Merhum Nurettin Topçu’nun ifadesiyle “Yolumuz, zalim kardeşlerimize merhamet 

 

yoludur.”