meşru daireyi çiziyor. Evet, burada meşru daire ifadesine 

özellikle dikkat çekmek istiyorum. 

Şaşaasıyla şaşırttığı insanı, evirip çeviren bir âlemde; kendisini var edenle, var olabilme 

çabası veren bir kalem. Yılmaz Yılmaz öykülerinde, bitmek tükenmek bilmeyen bir 

 

samimiyet ve okuyucusunu çağıran bir ruh hali var. Buna çokta alışık olmadığımız konular, 

alıp götüren çekici ifadeler ve anlatıcının içtenliği de eklenince, öykülerin zihindeki kalıcılığı 

 

artıyor. 

Güce karşı yüksek sesli bir itiraz geliştiriyor. Anlatıcı, bazen duyguları alınmış kör bir bakışla 

konuşuyor. Olaylara karıştırmıyor duygularını. Bu bir tercih! 

 

Bazen de olayların içinde buluyorsunuz onu. Bizzat yaşar gibi anlatıyor öyküsünü, kurduğu 

usta işi diyaloglarla. 

“Salik Yola Düşünceyle” kendini görünür kılan Yılmaz; “Sabahleyin Bir Tantana” isimli 

ikinci öykü kitabıyla, mekânın içinde ve zaman tarafından kuşatılmış, okuyucusunun içinde 

 

çoğalan bir öykü yazar. Belki de Yılmaz Yılmaz öykülerini değerli kılan da hikâyeler içine 

ustaca bırakılmış boşlukların okuyucunun zihninde tamamlanarak çoğalması olsa gerek. 

Onun öykülerinde, sıradan kahramanların sıradan hikâyeleri üzerindeki örtü sessizce 

kaldırıldığında, kahramanların ve hatta nesnelerin var olan hikâyelerine kendi sesleriyle şahit 

 

oluyorsunuz. Bu metinlerdeki derinlik ustaca hazırlanmış simgesel alt yapılarla oluşturulmuş. 

Bu hal kimi zaman okuyucuyu ürkütüyor ve yoruyor. Ona zihninde çözümlemesi gereken 

 

sorular soruyor. Bu hal nitelikli okur için güzel bir durum. Çünkü okuyucunun da öyküye

katılımını sağlıyor. 

Bu hikâyeler “Olay yeri inceleme” ekiplerinin işaret ettiği kanıtlar hükmünde çoğu zaman.

Düşle gerçek, geçmişle bugün, kimi zaman ironik bir kurmacayla okuyucuya sunuluyor.

Yazarın sermayesi, içinde yaşattığı derin mazisi ve istidatlarıdır. Yılmaz Yılmaz öykülerinde 

 

bu birikimlerini resmeder gibi sergiliyor. 

Öykü kahramanlarının ruh çözümlemelerini öykü içerisinde bizzat kahramanın kendisine 

yaptırıyor. Böylece karakter ön plana çıkıyor. Yerel söyleyişlerle zenginleştirilmiş dil ve 

 

kişisel şive taklitleriyle bir nevi sosyolojik çözümlemelere dönüşüyor. 

Hamasetten uzak bakış açısıyla kurguladığı karakterler kimi zaman olay örgüsünün önüne 

 

geçiyor. 

Yaşantılarına tanıklık yaptığı insanların öyküsünü şahsına münhasır bir kurmacayla 

ölümsüzleştiriyor. Düş dünyasının derinliğine öyküleriyle ışık tutuyor Yılmaz Yılmaz.  

 

O, için için öykü biriktiren kaygılı bir kalem. Tartan, tartışan sonra kaleme alan ince bir ruh 

haliyle kaleme alıyor öykülerini. 

Sıradan insanların hayatlarını dıştan bir bakışla yazmıyor. O, hayatını bu yaşamlarla 

taammüden kesiştiriyor, içlerine dâhil oluyor ve yaşıyor.  

 

Onun yazdıkları bir evvel zaman mektubu değil. O zamanla oynamayı seviyor.

 

 Yılmaz Yılmaz, öyküsünün başat unsuru ‘samimi anlatıcı’, “Sabahleyin Bir Tantana”, isimli 

 

kitabında da güçlenerek devam ediyor. O sadece bir anlatıcı değil. O özelini okuyucusuyla 

paylaşacak kadar samimi. Bu da öykülerin, anlatıcının dünyasından bizim dünyamıza

kolaylıkla taşınmasına ve bizde anlam bulmasına sebep oluyor. Seçilen konuların hayatın 

içinden oluşu ve herkesçe yaşanabilir olması okuyucuya, zaman zaman kitabın içinde bir 

 

kahraman hissi veriyor. 

Öykülemek başlıkla son nokta arasını doldurmak demek değildir. Bunu Yılmaz Yılmaz 

başarıyla yapıyor  

 

Dilde sadelik ve akıcılık, niyette samimiyet ve dozunda kullanılan yöresel ağız, öykü 

bittiğinde, zihinde kaybolmasını engelleyerek okuyucusuyla güçlü bir bağ oluşturuyor.

Garp meşrepli öykü tarzı bizim hayat pratiğimizde ne kadar anlam bulur! 

Biz duygularıyla yaşayan bir toplumuz. Kimi zaman olağanüstülüğe kaçan abartılarla süsleriz 

 

hikâyelerimizi. Bu süslü ve coşkun anlatı besler ruhumuzu. Batı referanslı hikâyeler tek 

kanatlı kuşlara benziyor. Bizim ruh dokumuzla uyuşmuyor ve bu yüzden yazılan çoğu 

 

hikâyeler birer çeviri hissi uyandırıyor. 

Öyleyse niçin o bizim geleneksel anlatımızı bırakıp,- Öykü budur- dayatmalarıyla teorik

öğreti haline getirilen bir tarzda ısrarcı olur ki öykücüler.  

Yılmaz Yılmaz bu bağlamda modernle gelenekseli harmanlamış, büyük öykü denizinde 

 

kendine özgü sesiyle dev gemileri batıracak kudrette bir buz dağı olma yolunda. 

Hiç şüphe yok ki, Yılmaz’ın kumaşındaki muhabbetle boyanmış özgün motifler ve sağlam 

 

ilmekler onun ismini kalıcı ve yazdığı her satırı okunur kılacaktır. 

Durup son olarak şöyle demek geliyor içimden… 

 

Yılmaz Yılmaz, “Alışılmış öykü ezberlerinizi bozar.