Öncelikle bilmeliyiz ki insan hak ve hürriyetleri ve onun en önemli rüknü düşünce ve ifade özgürlüğü, devlete ve onun temsilcisi hükümete karşı tanımlanır. Hükümetlerin görevi –demokratik ve insan haklarını esas alan idarelerde- hem düşünce özgürlüğü önündeki resmi/psikolojik engelleri kaldırmak bunu kurallaştırıp kurumlaştırmak hem de kendi siyasi görüşü başta olmak üzere diğer görüş ve düşüncelere karşı her türlü düşünceyi korumaktır.
Elbette başka siyasi gelişmeler, başka sosyal olaylar hususunda da birileri “endişe” izhar edebilir, hükümet bunu da dikkate almalıdır. Ancak “ulusalcılara karşı niye endişe izhar etmedin” demek en hafif tabirle “ayıp”tır. Elbette düşünce özgürlüğü karşısında en büyük tehdit hükümettir ve “hükümetin başı”nın son günlerde dozu iyice artmış bulunan “düşmanlık” ve “kibir” dili endişe vericidir.
Yine bilmeliyiz ki “Diren gezi” “diren Türkçe” gibi “Gezi Edebiyatı”ndan mülhem “diren barış” sloganı, sadece “çalıntı” ve “özenti” haliyle değil kastettiği olayla da hayret ve dehşet vericidir. Ülkenin herhangi bir yerinde pasif halde bekleyen bir askeri birliğe saldırılıyorsa burada vahim bir durum var demektir. Bu olayları “sözde” barışa karşı olanlar yapıyor gibi bir yorumla analiz etmek, yine en hafif tabirle “ayıptır”. Kürtler ezici bir çoğunlukla Türklerden farklı düşünmezler ve onları bir “terör örgütü” temsil edemez. Teröristlerin bölgede güçlerini gösterip sınamak için yaptıkları bu hain saldırıyı başkalarına havale edersek sorun çözülmez. Evet, bu saldırı ve binlerce saldırıyı “barışı” “huzuru otuz yıldır bozanlar yapıyor. Bunlarında Kürt kardeşlerimizdeki karşılığı “sayıları” kadardır hepsi bu. Türk devletini idare tahtında olanlar görevlerini yapmalıdırlar. Aksini düşünmek bile istemem. Aksi ihanettir.
Yine bilmeliyiz ki Teröristle yapılan pazarlık barış getirmez, başta bölge halkına yaşatacakları yeni zulümler olmak üzere bütün memlekete otuz yıldır yaptıklarını daha fazla ve daha kurumsal yapma gücü verir o kadar. Eşkıyaya hükümdar muamelesi yapanlar, unutmasınlar ki eşkıya biraz toparlandığında ilk bu muameleyi yapanlara saldıracaktır. Çünkü bir kere taviz veren bir daha verir.
Toparlarsak;
1. Anayasa ve insan hakları kavramlarının tanımları gereği bunlar hükümete karşı tanımlanır ve kişi hak ve hürriyetlerini güvence altına alırlar. Dolayısıyla “endişe” tanımı ve tabiatı gereği hükümete karşı olmak durumundadır. Suç işleyen varsa takibi yine hükümete düşer. Millet kendisi takip etmez, demokratik yollardan hükümetin dikkatini çeker. Bildiri yayınlamak demokratik meşru ve makul bir yoldur.
2. Lice ve öncesinde yapılan tedhiş ve terör eylemlerinin faili “olağan şüpheliler”dir gibi son derece normal bir ihtimali yok kabul edip, doğrudan komplo aklı ile düşünmek marazidir. Bundan kurtulmak iktiza eder. Fail ve kışkırtıcılar kimlerse bulunmalı ve yargılanmalıdır.
3. Terör örgütü Kürtleri temsil edemez bu hem Kürtlere hakaret, hem de devletin yapabileceği en büyük hamakattır. Bu yolla barış olamaz.
4. Eli silahlı teröristler “çıkıyoruz” bahanesi ile ellerini kollarını sallayarak değil Türkiye Patagonya’da bile arz-ı endam edemez. Asker tanımı, Polis tanımı, devlet tanımı, ne kadar değiştirirseniz değiştirin bu vurdumduymazlığa cevaz verecek bir anlayışla tanımlanamaz. Kamu görevlileri ister siyasî, ister bürokrat görevlerini hakkıyla yapmalıdırlar. Aksi suçtur.
Vatan, Millet, Milli Menfaat, Anayasa, Asker, Polis, İnsan Hakları, Düşünce Özgürlüğü, Milli Güvenlik kavramlarının en temel seviyedeki ortak tanımlarına bakın ve olup bitenleri gözleyin. Dehşete düşeceksiniz.
Lütfen biraz temel bilgi, biraz dikkat ve özen, biraz sağduyu ile kendi analizinizi kendiniz yapın. Gün kendimize gelme günüdür.
ŞİİR
Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzerinde
(Ziya Paşa, Terkib-i Bend’ten)
TEMBİH
İmmanuel Maurice Wallerstein’ı dinle!
"Hepimizin üçlü bir görevi olduğunu düşünüyorum:
1. Gerçekliği eleştirel ve ayık bir kafayla analiz etmekle ilgili entelektüel görev.
2. Bugün öncelik vermemiz gereken değerlerin neler olduğuna karar vermekle ilgili ahlaki görev.
3. Dünyanın, kapitalist dünya sistemimizin şu anki kaotik yapısal krizinden çıkıp, mevcut sistemden gözle görülür ölçüde daha kötü değil de, gözle görülür ölçüde daha iyi olacak farklı bir dünya sistemine geçmesi olasılığına hemen nasıl katkıda bulunabileceğimize karar vermekle ilgili siyasi görev."