Bir yolun başlangıcı gibi, yazıya başlamak. Aslında gideceğin yeri bilirsin. Lakin çıkışta güzergâhın belli olduğu yolda, çok değişik kişilikler ve anlık görüntüler yakalarsın. İşte bu değişiklikler, senin hayata bakışını değiştirebilir. Aslında değişmez dediğimiz olgularımızın değişmesinin mümkün olduğunu görmek, bizleri yeni heyecanlara sürükler. Bu yolda giderken yalnız mı yoksa birileri ile mi çıktığında önemlidir. Genellikle yazarken yalnızızdır bizler. Yalnızlığın verdiği düşünce ve duygu yoğunluğu bizlere kelime cambazlığı yaptırır. Kimi zaman bir profesör, kimi zamanda filozof oluruz. Ne hikmetse kendimiz değil de başkaları için yazarız. Hayatımızı da başkaları için yaşamıyor muyuz?

Başkaları için yaşadığımız bu hayatta yalnızlık çekmek ne kadar garip bir duygudur. Sevenin çok gibidir dışarıdan bakıldığında, aslında içindeki yalnızlığı dışarı çıkarsan insanlar hakkında neler düşünürdü? Bizler kalabalık içinde yalnızlık şarkısını seviyoruz. Bunu söylemek bize ayrı bir duygu katıyor. Tabi ki lafım mantıklı yaşam sürecinde olan kişiliklere değil. Onlar otomatiğe bağlanmış robotlar gibidir. Duvarları vardır, çelikten kolay kolay yıkılmaz. Olmazsa olmazları vardır, ödün vermek yerine borç vermeyi tercih ederler. Hayatı maddeleştirenlerden olmaktansa yalnızlık duygusu aşk gibi geliyor insana.

 

Zaman zaman sosyal arkadaşlık sitelerinde gezinirken yalnızlık senfonileri dinliyorum ve okuyorum. Yalnızlıktan dem vuran onca kişiliklerin aslında yayınladıklarından sonra ne kadar kalabalık bir çevresi olduğunu görmemeleri mümkün değil. Hani başkaları için yaşıyoruz ya, işte yalnızlığımız bile başkalarının beğenilerini kazanmak adına yapıyoruz. Hadi bir yalnızlık şarkısı açın akıllı telefonlarınızdan ve dinleyin neler hissedeceksiniz? Hissedecekleriniz sizde kalsın başkaları o duyguları anlamak için aynı anı yaşaması mümkün değildir. İşte, beklide bu yüzden yalnızlıklarımızın anlaşılmadığı.

 

Geçenlerde sosyal sitelerde gezerken yalnızlık üzerine söylemlere baktım. Newton’un bir sözü dikkatimi çekti. Birden içimden cevap verme güdüsü uyandı. Söz aynen şöyle; İnsanlar köprü kurmak yerine duvar ördükleri için yalnız kalırlar. Bende dedim ki cevap olarak; köprü paralı isteyen duvardan atlasın kimse yalnız kalmasın. Koskoca bir şehirde yalnız kalmak ne mümkün. Yalnız kaldığını hissettiğin bir anda git bir parka ya da kafe ye yalnızlık nasıl gidiyor bak ve gör. Birileri muhakkak sizi kalabalığa çekmeye çalışacaktır. Ama biz ne yaparız o zaman, hayır olmaz benim yalnızlığım asildir, öyle kolay kolay kaybolamaz. Ben yalnızlığın acısınıda tatlısını da yaşamam lazım der, yalnız kalmayı tercih ederiz. Neden? Çünkü duvarlar yüksek, kalp çepeçevre demirlerle kaplanmış ne mümkün yalnızlığın oradan çıkıp gitmesi. Mümkün değil de çıkması, acı olan sevginin de girmemesi.

Yalnızlıkta en keyif aldığım bir nargile ile acı kahve, yâda doğa ile baş başa kalıp kendim ile hesaplaşmalarımdır. Bu hesaplaşmalar hep bana şunu öğretti, asla yalnız kalma, al sevdiğini yanına kendinle hesaplaştığın yerlerde sevgini yaşa. Unutma kalbinde sevgilin olmazsa, hayat seni kendine mahkûm etmiş demektir. Başkaları için yaşamaya devam edeceksindir. 

Saygı ve sevgiyle kalın.